"Oğlum bu domateslerin kilosu ne kadar?"
Babaannem elinde kırmızı büyük domatesi elmas incelermiş gibi ayrıntısıyla bakarken pazarcı abi önündeki iki orta yaşlı kadının patates taşan poşetini zor bela kendine çekti, gözleri bizim üzerimizdeydi.
"32 lira abla." deyip elindeki poşetleri teraziye koydu.
Babaannem poşeti eline alıp tek tek seçerken sıkıntılı bir nefes alıp etrafıma bakındım.
Günlerdir evden çıkmadığım için babaannem beni zorla pazara getirmişti, aslında zorla da değildi babam 'kadın taşıyamıyor' diyerek emir vermişti bu yüzden peşinden bu kalabalık pazara gelmek zorunda kalmıştım.
Daha önce birkaç kere pazarın içinden geçmiştim ama hiç alışveriş yapmamıştım, aşırı kalabalık ve sesliydi. Pazarcılar bağırıyor, onları duymayan müşteriler de onlara bağırıyordu. Ha bir de zaten kalabalık olan pazarda tanıdığını gören insanlar tam ortada durup sohbet ediyor ve geçmemizi engelliyorlardı.
Hiç sevmemiştim bu pazar işini.
"Emin," dedi babaannem, bakışlarımı ona yönelttim. Elindeki domates dolu poşeti bana uzattı. "Şunu abiye uzat bakalım oğlum."
Kafamı sallayıp sağ elimdeki bir poşet yeşilliği sola alıp poşeti tuttum. Diğer kadınlardan ücret alıp önündeki mavi önlükten bir tomar para çıkaran adama doğru bir şey söylemeden uzattım. Adam göz ucuyla bana baktı.
"Adem, yetiş." dedi telaşla paraları saymaya devam eden adam, tezgahın önü kalabalıklaşmıştı. Arkadaki kamyonetten bir genç zıpladı, hızla tezgahın önüne geldi. Anında elini uzatıp poşeti ona vermemi belirtti.
Gülümsemeye çalışarak poşeti uzattım, hiç yüzüme bakmadan hızla alıp tezgahın üzerindeki poşeti çekip onu koydu. Önündeki tuşlara basıp bir şeyler yaptıktan sonra uzattı, geri aldım.
"55 lira kardeş."
Babaannemin elindeki elli lirayı görüp uzanıp aldım, cebimden beş lira çıkarıp çocuğa uzattım.
"Bereket versin." dedi ve hızla diğer müşterilerle ilgilenmeye başladı.
"Haydi yeter bu kadar, gidelim." dedi babaannem, kafamı salladım.
Pazardan çıkarken yine durmayıp birkaç poşet daha aldığında kendisi de taşımak zorunda kalmıştı, mahalleye vardığımızda adımlarımı hızlandırdım. Ona yakalanmak istemiyordum.
"Oğlum yavaş yürü atlı mı kovalıyor?" dedi babaannem, omuz silktim.
"Dersim var evde, yapmam gerek."
"Tatilde ne dersi, odana girip saatlerce telefon izliyorsun. Hiç çıkayım iki insan göreyim, içeri geçip sohbet edeyim yok. Anan desen zaten ecnebi, dediklerimi anlamıyor...."
O dert yanmaya başlarken sağdaki sokakta gördüğüm beden kasılmama sebep oldu. Aliseydi elindeki tesbihi sallayarak geliyordu, beni görmemiş olmasını dilerdim ama gözleri sadece benim üzerimdeydi.
Dudaklarına hafif bir gülümseme kondurdu, çokta masum bir gülüş değildi. Yakaladım seni sonunda diye haykırıyordu resmen.
Belki de sadece bakıp bakıp geçerdi.
Tepki vermemeye çalışarak önüme döndüm, yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Bize yaklaşırken sesini duydum.
"Marco," keyifliydi sesi, birkaç saniye sinirlenmemek adına kendime telkinde bulunup kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Babaannem benim boylarımdaki oğlana kafasını kaldırmış yüzünü seçmek istermiş gibi bakıyordu.
Aliseydi gözlerini benden çekip yaşlı kadına dikti, daha fazla gülümsedi. "Teyzem, nasılsın?"
"Sen..." dedi babaannem geriye çekilip, gözlerini kıstı. "Gülizar'ın oğlu Ali misin?"
"He." dedi Aliseydi.
"Oyy yavrum maşallah nasıl yakışıklı olmuşsun sen."
Babaannem onu övmeye başladığında gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum, diğer yandan da hoşuma gidiyordu aslında. Bana döndü bu sefer. "Siz nereden tanıyorsunuz birbirinizi?"
"Aynı sınıftayız." dedim sadece, sesimden bile memnuniyetsizliğim belli oluyordu. Aliseydi buna alınmak yerine daha fazla gülmüştü.
"Aaa ne güzel." cümlesini tamamlamadan Aliseydi uzanıp elindeki poşetleri aldı. Babaannem itiraz etmedi tabi.
"Yardım edeyim."
Aliseydi kısaca bana bakıp sırıtırken babaanemin diğer tarafına geçti, yürümeye başladık. Onların ikisi konuşuyordu, ben sohbete katılmıyordum.
"Arada bize gel oğlum madem arkadaşsınız, bu oğlan geldi yabancı memleketlerden arkadaşı neyin yok. Bi tane uzun boylu çocuk var o da epeydir gelmiyor..."
Aliseydi o kişinin kim olduğunu anladığı için omuzlarını dikleştirdi.
"Gelirim tabi teyzem."
"Babaane, ben halimden memnunum." dedim sadece, neden odadan çıkmamam onun için büyük bir sorundu ki?
"Gelmiyor mu uzun boylu oğlan?" dedi Aliseydi bana aldırmadan, buna takılmıştı resmen.
Babaannem ona cevap verirken, ikisi sohbeti baya bir iletletti. Bizim kapının önüne geldiğimizde babaannem onu eve davet edeceği sırada Aliseydi'nin elindeki poşetleri hızla kaptım.
Tenim tenine değdiğinde yüz ifadesi değişti, aynı benim yüzüm gibi.
"Benim belim ağrıdı soluklana soluklana çıkayım, siz anlaşın." babaannem belini tutarak apartmandan içeri girerken bakışlarımı ondan ayırmadım.
"Teşekkur ederim ve iyi gunler." stresli olduğum için saçma bir Türkçe ile konuşup, yüzüne bakmadan apartmana yöneldim ama kolumu hafifçe tuttu.
"Benden böyle kaçamazsın Marco." dedi sadece, yan bir bakış attım. Dudaklarında gülümseme vardı.
"Kaçmıyorum, seni istemiyorum Ali."
"Yalan söylüyorsun, istiyorsun."
Dudaklarım aralandı, aslında oldukça kendimden emin konuşuyordum.
"İstemiyorum." en azından dışarıdan öyle duruyordu.
Ali sadece güldü, etrafına bakındı. Yine korkuyordu, gülerek kafamı iki yana salladım ve kolumu kendime çekip ağırlaşmaya başlayan posetlerle beraber apartmandan içeri girip dış kapıyı kapattım.
Onu görmenin etkisiyle sinir ve gerginlikle yukarı çıkarken diğer yandan da burnumun direği sızlıyordu.
Keşke hiç yakınlaşmasaydık diye düşünüp, pişman olduğum için.
****
Birkaç bölüme final diye umuyorum.
Bu arada gençler instagram hesabımı bugün homofobiklerin spamlarıyla kapatıldı, birkaç gün önce birileri neden hep gay yazıyorsun diyerek linç etmişlerdi şikayet etmişler hesabım kapandı. Muhtemelen gitmem için yaptılar. Yeni hesap açtım takip etmek isteyenler edebilir.
Insta: qhaleessiiii