2. BÖLÜM "SANRI"

14.1K 746 262
                                        













Ölüm ile yaşam arasında ki o ince çizgide bir cambaz gibi yürüyordum. Bir yanım kalmak bir yanım gitmek isterken, biri yürüdüğüm ipi ellerine almıştı. Şimdi hiç tanımadığım ellerde kaderime boyun eğmek zorundaydım belkide. Biz daha doğmadan ne zaman öleceğimiz bile belliyken, ben sonunu değiştirmeye çalışıyordum. Asla pes eden biri olmamıştım. Yüzüm gözüm kan içinde bir ringte olsam bile kalkar savaşırdım.

Şimdi de öyle yapacaktım. Gerekirse kanımın son damlasının akmasını izlerken, kimseye boyun eğmeyecek sonumu kendim yazacaktım. Bu dünyaya geldiysem eğer, öyle kolay ölmeyecektim. Öleceksem de bu o kadar kolay olmayacaktı.

Karşımda benden yaşça küçük olan çekingen, kıza baktım. Uyandığımda, odada ayakta dikilmiş beni izliyordu. Yatağımdan çıkmayı ve konuşmayı red ederek onu görmezden gelmiştim. Ne kadar çabalasada ara sıra bana baktığını görüyordum ama hiçbir şey demedim. Bu kızı atlatmak daha kolaydı ama artık kimseye saldıracak halim kalmamıştı. Vücudumda gezen elektrik, beni oldukça yormuş bitkin düşürmüştü. Biraz daha gücümü topladıktan sonra harekete geçecektim.

Kapı kilitli miydi emin değildim. Belkide o hasta adam kapıda nöbet tutuyordu. Çıktığım anda beni yakalardı bu yüzden daha mantıklı davranmak zorundaydım. Dayanamayarak kıza gözlerimi diktiğimde, korkarak gözlerini benden ayırdı. Rahatsız olmasını umursamadan, dik dik bakmaya devam ettiğimde oturduğu koltukta kıpırdandı.

"Kimsin sen?" Sert sesimle sorduğum sorunun ardından yutkunup kapıya baktı. Cevap vermediğinde sinirlenerek, yerimden kalkmak için hamle yaptım.

"Dur tamam, lütfen kaçmaya çalışma." Ellerini havaya kaldırarak, ani bir hareketime karşılık temkinli davranıyordu. Yere bakarak bir süre düşündükten sonra tekrar bana döndü.

"Sürünün bir üyesiyim."

"Ne sürüsü." Aceleciydim, birçok sorum vardı hepsinin cevabını alıp ona göre harekete geçmek istiyordum. Tavanda ki beyaz ışığın yerine, loş sarı bir lamba açıktı. Işığın düştüğü yüzü oldukça küçük görünüyordu, sarı saçları ve küçük burnu onu daha masum göstermişti. Kirpiklerini kırpıştırarak bana baktığında neden başıma bu kızı koyduğunu düşündüm. Zarar vermemden korkmuyor muydu?

"Bunu sana ben söyleyemem, Pençe kızar."

"Kim kızar?" Anlamadığım için tekrar söylemesini istemiştim ama o sustu.

"Beni neden burada tuttuğunu biliyor musun?" Bir başka soru sorduğumda tekrar sustu. Ellerimi sinirle saçlarımın içine soktuğumda, sertçe çekiştirdim. Derin nefes alarak ona döndüğümde bu şekilde konuşmayacağını anlamıştım.

"Bir ailen var değil mi?" Başını sallayarak beni onayladı.

"Bak işte, benim de bir ailem var ve beni çok merak etmişlerdir."

Kız üzgün gözleriyle bana baktığında, umudum bir anda yatağından kafasını kaldırdı. Bir kapıya bir bana baktıktan sonra ağzını açıp geri kapattı. Yalvaran gözlerimle ona doğru baktığımda, bana yardım etmesi için dua ediyordum.

"Senin ailen o." Sol gözüm sinirle seğirirken dişlerimi sıktım. Sakin kalmaya çabalayarak, derin nefesler alıp verdim.

"Bir tür tarikat falan mısınız?"

Sürü demişti ama ne sürüsü olduğunu söylemiyordu. Aklıma bundan başka bir şey gelmiyordu, eğer öyleyse beni kurban olarak kaçırmış olabilirlerdi. Böyle şeyleri daha önce okumuştum, yaşandığını biliyordum.

PENÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin