Kirpiklerimin birbiriyle olan vedasının ardından, kahve gözlerim aydınlığa alışmak için bir süre beklemek zorundaydı. Enseme yapışan saç tellerim gece terlediğimi gösterirken tam o noktaya vuran nefes fazla sıcaktı. Pencerenin hafif aralığından içeriye süzülen rüzgar, beyaz tül perdeyi uçuştururken odanın içinde ilahî bir görüntü sunuyordu. Belimde ki kocaman eli öylesine konulmuş gibi gözükse de tamamen onun himayesi altındaydım.Kokusu buradaydı, kokusu heryerimdeydi.
Ve ben şu an hiç olmadığım kadar huzurluydum.
Dün gecenin görüntüleri zihnime dolduğunda gözlerimi sımsıkı kapatıp açarak, kurumuş dudaklarımın derisini dişlerimle çekiştirdim. Yattığım yerde hafifçe kıpırdandığımda, bacaklarıma dolanmış olan bacakları yüzünden hareket alanım çok kısıtlıydı.
Enseme sert bir öpücük konduğunda yattığım yerde donarak hareketsiz kaldım.
"Günaydın. Gece oldukça terledik duş alalım." Dedikten sonra beni bırakıp tek hamleyle yataktan kalktı. Arkasından göz ucuyla onu dikizlerken yaptığım belki de ayıptı ama bakmadan da geçemiyordum. Geniş sırtında ki kaslar yürüdükçe seğiriyor ve bana göz kırpıyordu. Arkasından bakmaya devam ederken aniden aklıma gelen şey ile duraksadım.
Beni yatakta öylece bırakıp gitmiş miydi o?
Normalde eğlenir ve bana bir şekilde takılırdı ama bu sabah ses tonu gergin gibiydi. Omuz silkerek kalkıp yatağı düzelttim ve ardından kendi odama geçip kıyafetlerimi aldım. Banyodan yeni çıktığı belli olan mentollü erkeksi bir koku ve buhar eşliğinde girip hızlıca yıkandığımda az önce onun burada yıkanmış olduğu gerçeğini yok saymaya çalıştım. Banyoya getirdiğim gri eşofman takımımı giyerek, saçlarımı kurutup dışarı çıktığımda koridorda onunla karşılaştım. Hızlı bir şekilde beni süzerken sadece bir kaç saniye süren bu zaman bana fazla uzun gelmişti.
Birbirimize bakarken hâlâ davranışları bana garip geliyordu. Tam ağzımı açıp neler olduğunu soracağım esnada kapıya doğru yürümeye başladı. Kapıyı açtığı anda içeri doğru düşen İzzet'i tutmak yerine kenara çekilerek düşüşünü izledi.
Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalışırken arkasında duran Sedef ve Soner ile göz göze geldim.
"Nasıl özlemişsin beni abi, kokumu alır almaz geldin vallahi gözlerim yaşardı."
İstifini bozmadan hiç İzzet'e bakmadan arkasında duran Soner'e gözlerini dikmişti. Soner ise ona değil garip bir ifadeyle bana bakıyordu. İzzet, ayağa kalkarken Sedef ona acıyan gözlerle bakıyordu.
Bugün herkesin neyi vardı?
"Zırvalama, içeri geç." Dedi Dağhan.
"Efsa! Seni çok özledim." Sedef içeri girip boynuma sarıldığında ince beline kollarımı dolayıp gülümsedim. "Ben de seni özledim." Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra İzzet ile beraber salona doğru gittiler. Kapıda sadece üçümüz kalmıştık ve onlar birbirlerine kilitlenmiş bir bakışma içerisindeydiler. Soner'in gözleri bana döndüğünde az öncekine nazaran bakışlarında ki buz sarkıtları kırılmıştı.
"Efsa seninle bir şey konuşmak istiyorum." Dediğinde kendinden oldukça emin ve kararlıydı. Ama benimle ne konuşması gerektiğini bilmiyordum.
"Konuşacağız. Birlikte." Dağhan gözlerini ondan ayırmadan konuşmuştu. Tavırları bana her ne kadar garip gelse de kafam ile onayladım. Ardından içeri doğru yürüdüklerinde şimdi konuşacağımızı anlamıştım. Avuç içlerim terlerken, kalp atışlarım hızlanmıştı. Ne zaman biri benimle böyle ciddi bir konuşma yapacak olsa, korku bütün bedenimi sarar ve aklıma en kötü ihtimaller sıralanırdı. İçeri geçtiğimiz anda Dağhan, İzzet'e gözleriyle işaret verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PENÇE
Fantasy"Eşim." Kalın, ve erkeksi sesiyle konuştuğunda zifir karanlığa karışan gözlerini göremiyordum. Deli gibi titrerken, elimde ki odun parçasına parmaklarımı bir kelepçe gibi kilitledim. Arkama doğru baktığımda karanlık ıssız yol, bütün umudumu darmadu...