16. BÖLÜM "İLAÇ"

7.2K 470 140
                                    






Bölüm şarkısı - Mavi Gri |Altüst Olmuşum|



Atın yere vuran ritmik nal seslerine âşina olan kulağım, birden tüm sesler kesildiğinde yadırgamıştı. Geçtiğimiz yolları hangi ara döndüğümüzü, daldığım düşünce denizden nefes almak için kafamı çıkarttığımda fark etmiştim. Zeus'u aldığımız yere gelmiştik, uzakta gördüğüm ve adının Haldun olduğunu öğrendiğim adam, oradaydı ve bizi izliyordu. Ellerini arkasına almış bir Zeus'a bir Dağhan'a baktıktan sonra yüzünde ki ifade de gururun emareleri el salladı. At durduktan sonra Dağhan, hızlıca aşağıya zıpladı. Ardından tam ben nasıl ineceğimi düşünürken, elleri belimi kavradığında düşmek üzere olduğum uçurumdan kurtulmuşum gibi omuzlarına tutundum. Yüzümüz oldukça yakın durumdaydı, ayaklarım yere basmıştı ama o bu kez geri çekilmedi. "Teşekkürler." Diye mırıldanıp bir adım geri attım. Haldun denen adamın yoğun, irislerinin gözetimi altındayken garip şekilde çekingendim. Zeus'u orada bıraktıktan sonra içeriye doğru adım attık. Birlikte at binerken zaman çok hızlı geçmiş olmalıydı çünkü dağların ardından batan güneşin gittikçe koyulaşan kızıllığını, yeni fark ediyordum. Hava serinlemeye başladığı için ellerimi kollarıma sarıp ısıtmak istercesine ovaladım. Gözlerinin ucu bana değdikten hemen sonra omzumun üzerinden sahiplenici bir şekilde kolunu atıp, beni göğsüne çekti. Burnumun acısıyla çarptığım göğsünden kafamı kaldırıp ona baktığımda, umursamazca yürümeye devam ediyordu.

Geniş salona adım attığımızda ise herkesin çoktan gelmiş olduğunu görüyordum. Bir tek Karaca ayakta, yine dimdik karşıya bakıyordu. Soner ise dalgınca arada onu izliyor fakat benimle göz göze geldiği anda bakışlarını uzak noktalara kaçırıyordu. Haldun bey geldiğinde sessizlik ile el ele masaya oturup, leziz yemeklerin kokusuyla doymaya başladık. Çatal, bıçak seslerinden başka bir şey olmayan masa da ben ve Dağhan yan yana oturuyorduk. Karşımızda ise Sedef, İzzet ve Soner vardı. Masanın başında oturan Haldun bey, koca bir et parçasını bıçakla küçültüp ağzına atarken sebepsizce gergindim.

"Siz eşsiniz değil mi?" Bıçağını bize doğrultup sorduğu soruyla yediğim salata, boğazıma takıldı. Dağhan kısa bir baş sallamayla doğruladığında gözleri diğerlerine çevrildi.

"Siz ve siz de öyle." İzzet ve Sedef'i ardından Karaca ile Soner'e değen bakışlarında yılların tecrübesi saklıydı. Verdikleri cevap sessizlik olduğu için kendi kendine kafa sallayıp onayladı.

"Neden yarımsınız?" İkinci bir darbe gelirken yediğim yemek artık o kadar da lezzetli değildi. Sözleri masaya düşen balyoz etkisinden beterdi ve herkesin olduğu yerde huzursuzca kıpırdanmasını sağlamıştı.

"Hadi sizi anladım, kız küçük sanırım?"

Sedef'in gözleri tabağa düşerken ellerini masanın altına saklamıştı.

Adam oldukça bilgili, zehirli bir akla sahipti. Onu gördüğüm ilk andan beri bakışlarında yanan tilkinin kuyrukları, birbirlerine bağlanmış döndüğünü fark etmiştim.

"Siz?" Bu kez Soner ve Karaca'da olan çakmak mavisi gözleri sorgular biçimdeydi. Öğrenmeden konuyu kapatmayacağı ise hepimiz tarafından net bir şekilde anlaşılıyordu.

Soner kafasını çevirip derin bir nefes alırken Karaca'nın ilk kez ciddi ifadesinin kırılıp dağıldığını gördüm. Duruşu hafif sarsıldı ve omuzları aşağı düşerken ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Adamın insanların bu kadar özeline girmesi bence yanlıştı. Hatırı sayılır ve oldukça saygın biri olduğu için kimse bir şey diyemiyor gibiydi.

"İş yüzünden." Dağhan onların cevap veremeyeceğini anlayıp olaya el atmıştı. Adam bir süre düşünür gibi baktıktan sonra Karaca'nın kıyafetinden, duruşundan olan biteni anlayıp kimin istemediğini de çözmüş oldu. Bakışlarında ki düğümler tek tek çözülürken gözlerinin hedefinde bu kez ben vardım. Tek bir düğüm kalmıştı, bir kaktüsün üzerinde oturuyor gibi bütün dikenler vücuduma ince ince, tek tek batarak saplanıp kalıyordu. Omurgamdan aşağı akan ter, tedirginliğimi de alıp götürsün isterken şu an bulunduğum ortamda bu imkansıza yakın gibiydi.

PENÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin