Bölüm şarkısı - Mavi Gri & Ahmet Hatipoğlu. |Ölümle Yaşam Arasında|Yorgunca bakan gözlerinde aramızda koparıp attığım ipin sallanan ucundan, içimde ki yaranın kanı damlıyordu. Dilime batan kelimelerin istilası bütün bedenimde ki kanı dondururken, düşünmeden bir anda konuşmuştum. Ne zamandır orada olduklarını bilmediğim Sedef ve İzzet'in bizi izleyen gözleri üzerimizdeydi. Pişmanlığın acı silsilesi beynime idrak ederken tam ağzımı açacağım esnada izin vermedi.
"İzzet." Dedi ifadesiz sesiyle. "Gidiyoruz." Göz temasımızı kesmeden söyledikleri, kalbimin orta yerine saplandı.
Gözlerinde gördüğüm ifadenin, geri dönüşü yoktu.
Kanayan yarası üzerine kör bir bıçak sokup, acımasızca çevirmişim gibi hissediyordum. O ise sesini bile çıkarmadan tüm hissettiklerini tek bir bakışıyla bana aktarmıştı. Arkası dönüp ilerlediğinde, İzzet peşinden giderken Sedef yanıma gelmişti.
Ne yapmıştım ben?
Hisleri üzerinde tepinmek istediğim son şeydi. Çünkü onun canını yakarken aslında kendi canımı daha çok yakıyordum. Sadece mental sağlığım artık tüm bunları kaldıramıyor ve dolup taşan kelimelerim ok gibi hedefine, yanı ona saplanıyordu. Şimdi ise okları saplandığı yerden çıkardığımda kanayan yerleri nasıl iyileştireceğimi bilmiyordum.
"Hadi gidelim."
Sedefin üzgün mavileri üzerimdeydi. Beni anlıyor muydu bilmiyordum ama yargılamadığı için mutluydum. Yavaş adımlarım, az önce kimsenin kazanmadığı bu savaş meydanından hislerimizin cesedini gömerek ayrıldı. Çürüyen toprak ayağımın altında gömülüp ezilirken, yürüdükçe içimde ki kara sisin dağılmasını istedim. Bastığım yerlerde, sözlerimin ağırlığını beraberimde sürüklüyordum. Arabanın yanına ulaştığımızda, sürücü yerine oturmuş dimdik karşıya bakarak beklediğini gördüm. Beni şimdi evime götürmeye kalkar mıydı? Korku sırtıma binerken, onunla birlikte arka koltuğa sinerek oturdum. Eğer bırakırsa diyecek tek bir sözüm, yoktu. Ne diyebilirdim ki?
Kimseden tek bir ses çıkmazken, sakince arabayı çalıştırıp tekerleklerin çığlığı eşliğinde sürmeye başladı. Onunla göz göze gelmek çok zordu, bakmak çok zordu. Dikiz aynasından özellikle kaçırdığım gözlerimi, oturduğu koltuğun sırtına sabitlemiştim. Sedef yanımda yavaşça omzuma dokunup, anlayışla okşadığında ise içimde ağlamayı bekleyen kız çocuğu yerinde tepiniyordu.
Bir süre sonra İzzet sessizliği dağıtmak için olsa gerek radyonun tuşuna basıp açtığında, çalan şarkıyı biliyordum.
Çalan şarkı duygularımın tercümanı, belki de sustuklarımın feryadıydı. Gözlerimi kapatarak kafamı koltuğun arkasına yasladığımda, boğazımda ki düğüm gözyaşlarımı akıtmak için can atıyordu.
Ecel gibi çağırıyor kabuslar beni
Gittiği gün içinmiş.Ard ardına yutkunduğumda, bir damla firar eden gözyaşım yanağımdan süzülerek aşağı kaydı. Çaktırmadan elimin tersiyle silip, gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim.
Ölümle yaşam arasında bir çizgideyim.
Onca lafın arasında küfür gibiyim,
Sanırım bitti barışamayız
Bundan sonraDişlerimi sıkarak akmak için sabırsızca bekleyen sırada ki yaşları geri yolladım. Gözlerim yavaşça açıldığında aynada ki ifadesiz gözlerinde duygu kırıntıları görmüştüm ama çok kısa sürdü. Kaşlarını hafif çatıp gözlerini kapatıp açtıktan sonra adem elmasının hareketinden yutkunduğunu anladım. Uzanıp radyonun kapatma düğmesine bastıktan sonra hiçbir şekilde benimle göz göze gelmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PENÇE
Viễn tưởng"Eşim." Kalın, ve erkeksi sesiyle konuştuğunda zifir karanlığa karışan gözlerini göremiyordum. Deli gibi titrerken, elimde ki odun parçasına parmaklarımı bir kelepçe gibi kilitledim. Arkama doğru baktığımda karanlık ıssız yol, bütün umudumu darmadu...