Beynimin içini tırmalayan düşüncelerin pençelerini, kesip atabilmeyi istedim. Zaten yeterince sınırlarımın dışına çıkıp, onunla fazlasıyla yakınlaşmak garip geliyordu. O ise benden tam olarak ne istiyordu anlayabilmiş değildim.Kafam artık bir kütle haline gelip önüme düşmeye başlayınca, iki yana sallayarak düşünmeyi bırakıp ayağa kalktım. Uzunca bir süredir yukarıda olduğu için koridora çıkarak bakma gereksiniminde hissettim. Koridora çıktığımda ise banyodan gelen şakırtı seslerinden duşa girdiğini anlamıştım. Man kafa, yaralı halde duşa girmese olmazdı sanki. Salonda ki açılmış koltukları geri eski haline getirip, yatakları topladıktan sonra kapıda onu gördüm.
Belinden düşecek olan siyah havlusuyla, karnında olan eşsiz tam sayıda baklavalarına bakıp yutkundum. Küçük bir el havlusuyla saçlarını kuruturken, ıslak alnına düşen saçlarıyla gözüme çok tatlı gelmişti. Fark ettiğim bir diğer şey ise ıslak saçları hafif kıvrılarak, sertliğini kırarak onu sevimli gösteriyordu. Gözlerim tekrar bel havlusuna kaydığında, gördüğüm çıkıntıyla birlikte yutkunup kafamı çevirdim.
"Utandın mı sen?" Muzip sesiyle birlikte çıplak ayakların parkede yankı yaparken, yanıma doğru geldiğini anladım. Hızla kafamı iki yana sallayıp, koltukta ki yastıkları düzeltmeye döndüm. "Hayır." Sonra yine ona bakmadan konuşmaya devam ettim.
"Hem ben kaç tane çıplak insan gördüm, senin haberin var mı?"
Bir homurdanma sesi geldiğinde yanlış anladığını düşünerek düzeltme ihtiyacı duydum.
"Yani işim gereği."
Yan gözlerle kontrol ettiğimde boynunu sağa ve sola yatırarak sakinleşmeye çalışıyordu. Kapı zili çaldığında gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Biz birbirime bakarken zil ard ardına tekrar ve tekrar çalmıştı.
"Hadi abi açın, altıma yapacağım gözünüzü seveyim." İzzet'in sesini duyduğumda paniğin ayak parmaklarıma doğru yayıldığını hissettim. "Rahatsız edeceksin, ayıp olacak." Sedef'in kibar sesi her zaman ki gibi yatıştırıcıydı.
"Kızım ormana gidip mi işeyeyim?" Dağhan'ın umursamazsa saçlarını kurutmaya devam ettiğini görünce, yanına doğru ilerledim.
"Ben kapıyı açacağım sen de yukarı çık." Yanından geçip kapıya ilerlerken, yine olduğu yerde durmaya devam etti. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda ise omuz silkti.
"Karşılığında ne alacağım?"
İzzet, kapıya bu sefer yumruklarla vurduğunda öldürücü bakışları kapıya döndü. Menteşeleri bakışlarıyla delip geçecek sertlikteydi.
"Dağhan, çocukluk yapma ve lütfen yukarı çık."
Aldığım cevap ise tekrar bir omuz silkmeydi. Ne istiyordu? Zaten yeterince rezil olmamış mıydık? Her şeyi biliyorlardı. Şimdi bu durumda yanlış anlamaya çok müsaitken önüne geçmek istiyordum ama fırsatçı herif izin vermiyordu. Kapı tekrar sertçe çalındığında, pes ederek ellerimi iki yanımda sarkıttım.
"Ne istiyorsun?" Tehlikeli bir gülüş dudaklarımda can bulurken, bana doğru adımlar attı.
"Kabul ediyorsun yani? Ne istersem yapacaksın?" Başımı hızlıca onaylar anlamda salladım. "Duyamadım?"
"Evet Allah'ın cezası evet, söyle artık." Sabırsız sesim ve gözlerim onu evire çevire dövmek ister gibi çıkıyordu.
Tam merdivenlerin başında durup gözlerinde ki parıltıları görmeme izin verdi ve arkasını dönüp ilk basamağı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PENÇE
Fantasi"Eşim." Kalın, ve erkeksi sesiyle konuştuğunda zifir karanlığa karışan gözlerini göremiyordum. Deli gibi titrerken, elimde ki odun parçasına parmaklarımı bir kelepçe gibi kilitledim. Arkama doğru baktığımda karanlık ıssız yol, bütün umudumu darmadu...