Bedeninin altına girdiğim esaretten, zerre rahatsızlık duymadığı fark ettim. Düşünmeyi dakikalar önce bırakmış, daha fazla irademle savaşmaya devam edemeyecek durumdaydım. Saçları yüzümü gıdıklarken, bu hissi bile sevmiştim. Gökyüzünde ki bulutlara bakarken, tekrar bir mırıltıyla burnunu boynuma sürttüğünde, artık tamamen üzerimdeydi. Oldukça ağır olmasına rağmen hiç şikayette bulunmadan, öylece derin nefesler çektim. Elimin kalktığını ve havalanarak saçlarının arasına yerleştiğini görüyor ancak engel olamıyordum. Yumuşacık saçları ellerim arasından geçerken, yavaşça inledi ve birden ağırlığı katlanarak arttı.Kendini bana bastırırken, yine zorlanmadım hatta daha fazla iç içe geçmek istedim. Şu an bunlar gerçekten yaşanıyor muydu, yoksa zihnimin bana oyunu muydu emin değildim. Ağırlığı üstümde an be an artarken, diğer elinin belimin yan tarafımdan beni kavradığını ve sıkıca tuttuğunu hissettim. Nefesi boynumu öylesine yakıyordu ki orada bir yanık izi bile kalmış olabilirdi. Gözbebeklerimin titreyerek kapanmasıyla, bu zevk dalgasının sarsıcılığı ve mayıştırıcı hissiyle kavruldum.
O esnada bir karganın ötme sesini duymamla, bir rüyadan uyanmışçasına gözlerim açıldı. Artık yer, mekan ve zaman kavramım yerindeydi. Ne yaptığımın farkına vararak saçları arasında ki ellerimi yumruk haline getirip, kafasını boynumdan kaldırdım. "Çekil üstümden." Dişlerimin arasından konuştuğumda yüzüne baktım, o da en az benim kadar sersemlemiş ve hâlâ kendine gelememiş gibi görünüyordu.
Ellerini kara dayadıktan sonra tek hamlede kalktı ve bana da kalkmam için elini uzattı. Uzattığı elini görmezden gelip kar yüzünden ıslanan ve titreyen bedenimi zor da olsa doğrultabilmiştim. Ona bakmadan sersem bir şekilde eve doğru yürümeye başladığımda, benim aksi yönüme ormana doğru gittiğini gördüm. Bir kere daha bana dönüp bakarak kontrol ettikten sonra ormanın içinde gözden kaybolmuştu. Evin kapısının önünde bıraktığı boşluğa bakarken, henüz kendime gelememiştim. Kapıyı çalacağım esnada gözüm başka bir yere takılmıştı. Biraz ileride büyük bir yük kamyonu vardı ve arkasında odun taşıyordu. Park hâlinde duran aracın önünde çay içen adama baktığımda, düşünmek için fazla zamanım yoktu.
Başka birinin olup olmadığına bakmak için, gözlerimi hızla etrafta gezdirdim. Ormana gittiğini görmüştüm ve her an geri dönebilirdi. Evdekiler ise onunla birlikte olduğumu düşündüğü için şanslıydım. Yönümü kamyona doğru çevirirken attığım havada öylece kaldı, yapmak ile yapmamak arasında gidip geliyordum. Az önce olanlar, beni korkutmuş ve ilerisi için endişelendirmişti. O yakınımdayken mantık bedenimi terk ediyordu, düşünemiyor hareketlerime engel olamıyordum. Daha önümüzde 28 gün vardı, ben bu şüpheyle ondan köşe bucak kaçtıkça durum daha da zor hale gelecekti. Evden gelem ayak seslerinin yaklaşması, kalp atışlarımı hızlandırırken ayaklarım çoktan kamyona doğru ilerlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PENÇE
Fantasy"Eşim." Kalın, ve erkeksi sesiyle konuştuğunda zifir karanlığa karışan gözlerini göremiyordum. Deli gibi titrerken, elimde ki odun parçasına parmaklarımı bir kelepçe gibi kilitledim. Arkama doğru baktığımda karanlık ıssız yol, bütün umudumu darmadu...