15,
Yemek.
~~
"Nasıl yok?" Çıplak ayaklarımla ona yürürken daha da başını öne çıkarttı. "Bir adet var, sanırsam."Dudaklarımı bükerken daha da yaklaştım ve başımı kaldırdım. "Tüh tüh, çok üzüldüm." Kahkaha atarken kapıyı açtı. Gözlerim bir kaç saniye boyunca büyük vücudunu izlerken gözlerimi kapattım.
"Sapıksın sen, Sapık!"
Elimi tutup sıcak buharlı banyoya doğru çektiğinde, kalbim küt küt attı. "E tek havlu da sen de ben nasıl kurulanacağım?"
Gözlerimi açıp kapıya döndüğümde bu sefer eli tekrardan elimi tutu. "Havlum yürüyerek kaçıyor, şu an."
Sinirle başımı çevirdiğimde gözlerim tekrardan çıplak vücudunu gördü, hem de ikinci kez!
"Ben havlun falan değilim, insan üstünü giyer, sapık!" Tamam belki yalan söylüyordum ama çok yakışıklıydı. Kaslı vücudu vardı, uzun boyu, maviş gözleri ve maşallahı.
"Ah ah, "dudaklarını ısırırken bana döndü maviş gözleri. "Bu vücudu da beğenmediğine göre, bana çekilmiyorsun."
Gözlerimi devirirken üstümdeki elbiseyi çıkartım ve ona fırlattım. Şimdi de ben iç çamaşırlarımla kalmıştım. Bir kaç saniye sonra filtre kahvemi yudumlarken ağlayacağım kesindi.
"Bunla kurut." Büyük eliyle elbiseyi tutarken ellerini sıktı. "Bence sen buradan çık,"
Ellerimi belime koyduğumda sinirle bakış attım. "Ben dayanamıyorum."
"Hemen," kapıya yöneldiğimde ellerini daha da sıktığını gördü. Dudaklarımı ısırıp banyodan çıktım ve valizimdeki siyah dekolteli elbiseyi giydim. "Bu nasıl abi ya!"
Dudaklarımdan küfür edasıyla çıkmıştı, sanki. "Maviş maviş tapılası bir adam!" Üstüme sıktığım parfümle boy aynasında ki kendime baktım.
"Süt gibi, hatta, çikolata, hatta muz," saçlarımın uçlarını bukle bukle yaptığımda konuşmayı kestim ve kapıdan çıkışını izledim.
"Ayıp olmuş, burada giyinseydin." Takım siyah suit giymişti, üstüne beyaz gömlekle daha da yakışıklı olmuştu.
"Dayanamam diye giymedim."
Gözlerimi devirip makyajımı yaptım. Ben makyajımı yaparken o da maileri kontrol etmişti. İnce topuklu siyah ayakkabı giydiğimde, ona seslendim.
"Yemek yemek istiyorum."
Saatine baktığında ayağa kalktı. "Sana çok güzel yemek ısmarlayacağım." Deli gibi güzel kokan parfümü sıkıp bilgisayarı kapattı. Düz siyah çantamı aldığımda kapıyı açtı ve geçti bende geçip asansöre ilerledim.
"Kaç dakikalık bir mesafesi var?"
Yorgunluktan yürüyecek halim yoktu. "On dakika kadar, gölün orada." Başımı sallarken asansöre bindik ve giriş katta indik.
Büyük adımlarına yetişmek için daha da çırpındım. "O büyük vücuduna söyler misin? Benim bir adımım onun üç adımı da."
Otelden çıktığımızda kaşlarını kaldırdı. Önümde durduğunda dilimi yuttum. Belimi büyük elleriyle tutup kucağına aldı. "Şimdi artık adım bile atmıyor."
Gözleri beni bulduğunda gülümsedim. "Gayet iyi." Büyük adımlarıyla ağaçlarda yürümeye başladı. Hafif meltem havası yüzümde biterken istemsizce gülümsedim.
"Defne hanımın ilk defa gülüşümü görüyorum." Güneşin yüzüne doğru baktım. "Evet.." fısıldayarak söylemiştim.
"Oy oy minnoşa bak." Yüzümü diğer eliyle okşadığında dudaklarımı büktüm. "Ben minik miyim yani?"
Uzaklara baktığında derin bir nefes aldı, kalbinin atışını dinledim ufaktan. "Bana göre bebek kadar tatlısın, boyunda bir eli sekiz. Minnoşsun da." Dudaklarımı açarken ona baktım. "İstersen cebine gireyim."
Ayaklarım yere bastığında başımı kaldırdım. "O kadar minik boyutun varsa sen yokken ihtiyacım olabilir."
Kaşlarımı kaldırdığımda başımı büyük binaya çevirdim. "Ben yetmiyorum yani sana." Hızlıca binaya adım attığımda arkamdan geldi.
"Sen sinirlendin mi?" Ağzım açık bir şekilde ona döndüm. "Ben on sekiz yaşındayım. Bana böyle davranamazsın Murat." Hızlıca dönüp binanın içine girdim.
Hava sıcaklığı vücudumda hissederken garson önümde durdu. "Murat Ateş." Murat arkamdan seslendiğinde adam isminin yanına tik attı ve garsona masayı söyledi. Gösterdiği yere geçerek oturdum.
Garson menüyü önümüze koydu. "Teşekkürler ama biz seçtik." Kaşlarımı kaldırırken derin bir nefes aldım. "Ben daha seçmedim ama."
Elimi tekrardan menüye getirdiğimde Murat gülümsedi. Sanki İstanbul bey efendisi. "Defne Hanım, ahtapot bende karides alayım. İki adet kola ve ortaya salata."
Adam menüleri aldığında Murat'a baktım. "Ben sence bunları yemiş gibi mi gözüküyorum?" Önümüze getirilen kolaların bardağa dökülüşünü izledik.
"Ben kırmızı şarapta alıyım." Adam başını sallayıp tekrar gittiğinde gözleri beni buldu. "Yemediğini tahmin etmek kolay, Defneciğim. Benle gezmeye devam edeceksen alışman lazım."
"Senle gezmek mi? Bunu nereden uydurdun?" Önümüze yemekler koyulduğunda uzun bir nefes verdim. Ben bunları bilmiyordum ama!
"İlk başta bacaklarını kopartacaksın."
Makas gibi bacağının dışını kestiğinde onu izledim. Narin ve yavaş şekilde yapıyordu. Eti çıkartıp önüme koyduğunda gülümsedi.
"Dene istersen. "Başımı sallayıp eti yedim. "Çok güzelmiş."
"Beğendiğine sevindim." Başını sallarken karidesten yedi. Birisini önüme koyduğunda başımı ona çevirdim.
"Bunu da beğeneceğine eminim." Önümdeki karidesi sosuz yediğimde başımı salladım. "Bunu da beğendim." Yüzündeki gülüş artarken başını salladı.
"Sevindim."
Yemeğin ardından bahçeye çıkmak istediğim için, gölün kenarına gelmiştik. "Balıklara bak!" Yüzen kıpkırmızı balıklar.. Gözlerim bir anda büyürken balığı izlemeye koyuldum.
"Şimdi de balık mı?"
Gözlerimi Murat'a çevirerek sandalyeye oturdum. "Yoksa sıranı mı bekliyorsun Murat?"
Yanıma gelerek eğildi. "Evet sıramı bekliyorum ama hayvan sırası değil." Havanın esintisi saçlarımı uçururken daha da yaklaştı.
"Ne sırasıymış bu Murat bey?" Ellerim hafiften soğurken ellerimi birleştirdim. "Yatak sırası.." Elimi çeneme götürüp gülümsedim. "Benim sevgilim bile yok, neyin yatak sırası ki bu?"
"Evet, olmaması gerek." Ayağa kalktığımda sandalyeye o oturdu. Kalmamı mı bekliyordu!
"Çünkü," bellimden tutup aniden kucağına aldığında maviş gözlerini kahve gözlerimle buluşturdu. "Ben olamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜVEY ABİM / +18
Random*Yarı Texting Üvey ABİM: "Defne bana direk havlumu getir!" Üvey ABİM: "Sana hemen diyorum!"