1. Bölüm

761 39 11
                                    

Yazım tarihi, 4 Mart 2022

---

“Hey! Kazıkları getirdin mi?”

Gözlerini devirerek cevap vermişti adam.

“Buraya geleli 3 aydan fazla oldu. Artık çaylak gibi davranma Jack.”

Kısa boylu ama bedenine göre kuvvetli adam, ne de olsa vampir avlıyorlardı, gıcıkça güldü.

“Senden sonra gelen biri olmadı, bu yüzden çaylaksın hala. Hah! Gelmeleri zor. Ne de olsa kimse vampirlere yem olmak istemez. Herkes senin gibi Türkiye’den gelip avcı olmak isteyecek kadar manyak değil Miran.”

Dalgalı ve uzun siyah saçlarını elinin tersiyle ittirdi Miran. Eğer atılmayacağını bilse saniyesinde öldürürdü bu adamı.

“Çeneni kapamazsan konuşabilecek bir ağzın olmayacak.” Diyerek tehdit etmeye başlamıştı. Biraz daha konuşup sinirlerini bozmaya devam ederse başkanları Andy’yi bile karşısına alıp bu adamı öldürecekti.

Adam Miran’ın ciddiyetini anlayınca susup işine devam etmişti.

Bugünkü av için malzemeleri hazırlıyorlardı.

Sonunda tüm hazırlıklar bitince arabalara doluşup ormana gitmek için yola koyuldular.

Bir kadının ölüm haberi gelmişti. Ölü bedene bakarak bunun kesinlikle bir vampirin işi olduğunu rahatça söyleyebilirlerdi.

Elindeki silahı sıktı. Bu zamana kadar hep geri plana atılmıştı avlarda. Bu sefer kendini kanıtlamalıydı.

Ellerinden hiç çıkarmadığı yüzükler silahta ses çıkarıyordu. Arabada sadece metalin metale çarpma sesi duyulurken sonunda gidilecek yere varmışlardı.

Toplam 5 kişi vardı bu vampir için. Jack, Felix, Leroy, başkanları Andy ve kendisi vardı.

Andy bir adım öne çıkarak grup arkadaşlarına dönmüştü.

“Vampir hakkında tek bildiğimiz şey sarışın olduğu. Eğer sarışın birini görürseniz hemen düdüğü çalarak haber verin. Kendi başınıza iş yapmaya kalkışmayın. Özellikle sen Miran. Bu asiliğinle hayatta kalamazsın, bir vampirin akşam yemeği olursun. Dikkat et.”

Miran onu umursamayıp parmağındaki yüzüğe odaklandı. Kalın, siyah bir yüzüktü.

Sonunda Andy’nin nasihatleri bitmiş, vampiri bulmak için ayrılmıştılar. Sessizce ilerlemeye başladı.

Eğer bu vampiri öldürebilirse kendisine bir ziyafet verecekti.

Düşündükleri ile sessizce gülerken ilerlemeye devam etti. Hava tamamen karanlamıştı.   

Ağaçlara çarpmamak için üstün bir çaba sarf ederken sonunda bir ses duymuştu.

Adım sesleri...

Bir botun dalların üstünde çıkardığı çıtırtıyı rahatlıkla duyabiliyordu.

Hemen sesin geldiği yere temkinli ama aceleci bir şekilde gitmeye başladı. 

Ağacın dibine geçerken tamamen siyah giyimli biri sakince yürüyordu. Yüzü ya da saçları belli değildi. Olsa bile bu karanlıkta göremezdi zaten.

Nefesini tutup ne yaptığını izlerken kadın bedenini andıran beden  durmuştu. Silahını kuşanırken hafifçe geriye yürümeye başladı.

Yapması gereken bir şeyi yapmıştı. Hareket etmek... Onu fark etmesini sağlamıştı.

Siyah giyimli adam bir anda yok olurken hemen sağına soluna bakmıştı. Bu alçakların nereden geleceği belli olmuyordu.

Kulağının dibinde soğuk nefesle olduğu yerde kitlenmişti.  Kıpırdayıp arkasına dönmesi gerekiyordu. Kendini savunmalıydı. Yoksa Andy’nin dediği gibi akşam yemeği olacaktı. Ama lanet bedeni bunu reddediyordu.

Kadife ses kulaklarına gelmişti. Hayatında hiç bu kadar korkacağını düşünmüyordu.

“Merhaba avım.”

Ense kökünde hissettiği acıyla yere yığıldı. Ancak bedeni zeminle buluşmadan önce tutulduğunu hissetmişti.

Bugünün insan olarak geçirdiği son gün olduğunu bilseydi yiyeceği ziyafeti öncesine alırdı.   


--

Av öncesi, Büyük Konak...

Kırmızı topuklu ayakkabının çıkardığı ses, koca koridorda yankılanıyordu. Efendisi gelmişti.

50 yıldır kendisini göstermeyen efendisi, sonunda sarışın kısa saçlı oğlanı görmeye gelmişti.

Memnun değildi. Çünkü içinden bir ses efendisinin söyleyeceği şeyin hiç hoşuma gitmeyeceğini düşünüyordu.

Kendisini severdi. Ona saygısı sonsuzdu. Ancak durup dururken  yanına gelmiyordu. Her 100 yılda bir gelmesini saymazsak.

Elini boynuna atıp sıvazladı. Kırmızı kısa elbisesini de çekiştirdikten sonra yürümeye devam etti.

Sonunda kendi evinin salonuna gelmişti.

Karşısında hizmetçisiyle konuşan efendisi duruyordu. Babacan tavrından hiçbir şey kaybetmemişti. Halen güler yüzlüydü ve mavi gözleriyle duruyordu. Hatta görmediği süre boyunca daha bir kalıplaşmıştı.

Gülümseyerek  efendisi olan adama yöneldi. Odaya girdiği anda hizmetçi kadınla konuşmayı kesmiş adam, oturduğu yerden kalkarak zarif oğlana yöneldi.

Kollarını açarak küçük bedeni sardı. Karşılıklı koltuğa oturduktan sonra, hizmetçiden misafiri için ikram edilecek bir şeyler istedi. Hizmetçi geriye çekilirken kendisi  sohbete girme  girişimi göstermişti.

“Ne için geldin Alfie?”

Adam küçük kahkahasından sonra alaycı bir sesle konuştu.

“Kendi soyumu ziyaret etmek için bir sebebim mi var Akira?” diyerek kendince dalga geçmişti.

Gözlerini devirdi.

“Gelmen için daha 50 yılın vardı. Tabii ki bir sebebin var.  Ve ben o sebebi merak ediyorum.”

“Bakıyorum ki kabalığın aynı her zaman kırmızıda kullandığın gözlerin gibi hiç değişmemiş.”

“Sadede gel efendim.”

“Efendi lafından hoşlanmadığımı biliyorsun. Alfie ya da baba demen yeterli. Kendimi çok üstün hissediyorum.” Demişti.

‘Öyle değil misin zaten?’ diye geçirmişti içinden Akira. Doğru söylüyordu. Alfie bir soyluydu. Kendisi de bir soylunun soyu oluyordu. Bu yüzden Alfie’nin yerini alacak kişiydi.

“Her neyse. Biliyorsun. Benim koltuğumdaki yerimin süresinin dolmasına 2 yıl kaldı. Benden sonra sen geçeceksin ama sen soylu soyu olduğundan senin de soyun olması gerekiyor. Bu yüzden senden kendin için soy bulmanı istemeye geldim. Ben koltuktan kalkmadan ve güçlerim tamamen sana geçmeden kendine bir soy seçmelisin.”

Demek bunun için geldi diye düşündü Akira. Kendisine soy seçmeyi hiç düşünmemişti. Çünkü yeni doğanlarla ilgilenmek cehennem gibiydi. Her yönden ilgiye ve bakıma aç oluyorlardı. İnsan yavrularından bir farkı olmuyordu. Erişkinliğe ermeleri de 3 ay gibi bir süreyi alıyordu.

Ancak efendisinin sözüne karşı gelemezdi. Sonuçta o, onu vampire çeviren kişiydi. Ona itaat etmek kanında vardı.

Hizmetçi kadın tepsinin üstünde iki kadehle odaya girmişti. Kadın pratik hareketlerle servisi yaparken kendine sunulan kadehi eline aldı.

“Tamam.”

Alfie tek kaşını kaldırarak sordu. “Sadece tamam mı?”

Kafasını salladı.

“Akira, eğer istemiyorsan söylemen yeterli. Diğer soylarımdan isteyebilirim. Zorla bir şey yaptırmak istemiyorum sana. Ama senin yerimi almanı istediğimi belirtmek isterim.”

“Bu benim istemememle olmuyor efendim. Siz söylerseniz, isteğiniz benim için bir emir olur. Ayrıca diğer soyların benim yerimi almalarını bende istemiyorum. Bu yüzden bu gece ormana gidip gördüğüm ilk insanı soyum yapacağım.”

“İşte benim oğlum.” Demişti kadehini yudumlarken.

Kafasını sallayıp içeceğini içmeye devam etti.

Ormanda birilerinin olmasını umuyordu. Ne kadar hızlı hallederse bu iş çabucak biterdi. Soyunu eğittikten sonra onu tamamen bırakmayı düşünüyordu. Ne de olsa aralarındaki bağ ile onu kolaylıkla bulabilirdi.

Alfie’yi gönderdikten sonra odasına ilerledi.


İnsan bulmayı umut ediyordu sadece. Bulmayı ve yakalamayı.







Blood Of Love | bxb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin