Yayımladığım tarih:
Bu kez 10.000 kelimelik bir bölüm oldu.
İyi okumalar.🦋
Jungkook...
Gözlerimi açmaya çalıştım ama fazlasıyla acıyordu. Yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovaladım bir süre. Nihayet birbirine yapışmış kirpiklerimi aralayabildiğimde yattığım yerden etrafıma bakındım.
Bir saniye.
Ben az önce gözlerimi mi açmıştım?
Bir an gerçekliğine inanamayarak ellerimi gözlerime dokundurdum, birisi o bağı açmıştı. Bir an boynumda hissettiğim hafif acıyla elimi oraya götürdüm. O sırada kendimden geçmeden önce yaşadığım her şey bir anda zihnime dolmuştu. En son birisi beni iğneyle uyutmuştu.
Hızlıca yattığım yerden doğrulduğumda kirli, gri duvarları olan, yine depo gibi bir yerde olduğumu görmüştüm. Buranın bir köşesindeki, şuan üzerinde oturduğum yatak dışında tamamen boştu.
Üzerimdeki kıyafetlere baktığımda değiştirilmiş olduğunu görmemle nedense içimdeki korku büyümüştü. Yine tamamen siyah giydirilmiştim; bacaklarımı saran siyah, dar pantolon ve uzun kollu siyah bir tişört vardı üzerimde. Onun üstüne de ince, siyah bir hırka giydirmişlerdi.
Beni buraya neden getirmişlerdi, kim getirmişti bilmiyordum ama bir kez daha kaçırıldığımı düşünüyordum. Burasının Bay Kim'e ya da babama ait olmadığına emindim, beni buraya getiren başkasıydı. Kim olduğunu bilmemek daha fazla gerilmeme neden olurken buraya yaklaşan konuşma seslerini duydum.
Sesler yaklaştıkça yatakta gerginlikle bekliyordum. Yatağın karşısındaki kapının oradan anahtar sesleri duyduğumda buraya gireceklerini anladım. Kapı kulak tırmalayan bir gıcırtıyla açıldığında içeri giren iki kişinin gözleri anında beni bulmuştu. Biri bıkkın bir sesle konuştu.
"Demek sonunda uyanabildin." Hızlıca yanıma yaklaşırken, diğeri hâlâ kapının orada bekliyordu. Sertçe kolumdan tutup yataktan çıkardı beni ve hızlıca yürütmeye başladı. Çok fazla sıktığı için kolumu kurtarmaya çalıştım ama buna sinirlenip daha çok sıktı. "Rahat durmazsan elimden bir kaza çıkacak!"
Resmen sürükleyerek kapıdan çıkardığında, diğeri de arkamızdan çıkmış ve kapıyı kapatmıştı. Dar ve karanlık bir koridorda yürürken korkum giderek katlanıyordu. Ve kolumun acısını da görmezden gelemiyordum.
"Nereye götürüyorsunuz beni?"
"Kapa çeneni!" diye bağırdı yine kolumu tutan adam. "Onca işimizin arasında bir de çoluk çocukla uğraştığımız yetmiyormuş gibi sürekli şikâyet edip durma yoksa şuracıkta işini bitiririm senin!" Bir kapıdan geçtiğimiz esnada duymaya başladığım çığlıklarla hızlıca durdum. "Nereye götürüyorsunuz beni?" diye sordum tekrardan ama "Kes sesini!" diye bağırarak ileriye doğru itmesiyle sert bir şekilde yere düştüm.
Düşüşümle beraber dizlerimdeki tarif edilemez acıyla, bağırmamak için tüm gücümle dudaklarımı ısırdım. Sımsıkı gözlerimi yumduğumda, muhtemelen soyulmuş olan avuç içlerimin acısını da unutmaya çalışıyordum. Bağıramazdım, çünkü aklımı kaçırmama sebep olacak bir manzara vardı karşımda.
Beni getiren adam, hemen kapının önüne fırlatmıştı ve yanındaki arkadaşıyla beraber biraz öne ilerlemişti. Birkaç adım önümde siyah giyinimli bir adam duruyordu ve önündeki vahşeti izliyordu. Burası tarif edemeyeceğim kadar büyük bir yerdi ve etrafta siyah giyinimli ve silahlı bir sürü adam vardı. Hemen ileride ise duvarın önünde dizilmiş, elleri ve ayakları bağlı, ağızlarına bant yapıştırılmış, kimi genç kimi orta yaşta olan yedi ya da sekiz kişi vardı. Onlardan ileriye doğru ise birkaç tane ceset uzanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOONCHILDS (Taekook/Ot7)
Fanfiction"Ay ışığına kavuşuyor Ay'ın çocukları, Saçlarımıza yağıyor ölen çiçeklerin yaşayan yaprakları." ❤️🩹 Hayatta kalmak ve beraber olmak için her mücadeleyi veren ve kader ipleri birbirine çoktan düğüm olmuş yedi genç vardı ve ettikleri bağlılık yemin...