Yayımlama Tarihi: 28.03.2024
Kelime sayısı yaklaşık olarak 7800 oldu.
⭐Bir yıldız verebilirseniz çok mutlu olacağım.⭐
🌙
Şafağın soğuk havasını içimize çekiyoruz.
Evet, aynı zamanda hem yaşıyor hem de ölüyoruz.
Şimdi açabilirsin gözlerini ama.
Çünkü herhangi bir filmde, tıpkı bir replik gibi.
"Tüm dünya ay ışığının altında masmavidir."
4 O'clock – BTS (RM-V)
🌙
Namjoon...
Kahve, kitap ve ahşap... En sevdiğim kokulardı. Ve en sevdiğim şeyler, hayatımı adadığım şeyler... Bu kokuları soluyarak büyümüştüm ve hayatımın ana simgeleriydi o üçü. Onlarsız bir hayat düşünemiyordum, kendimi onlarsız düşünemiyordum. Beni ben yapan şeylerdi o üçü. Vazgeçilmezlerimdi.
Ahşapların arasında geçmişti çocukluğum, onların kokusunu soluyarak. Şimdi sürekli takım elbise giyip kravat takan, pahalı ayakkabıları ve arabaları olan, etrafında koruması olmadan gezmeyen, her zaman yüzü asık ve ciddi gezen, sıkıcı bir iş adamıydım ama çocukluk tutkum olan ahşaptan hiçbir zaman vazgeçememiştim.
Kitaplar ise asla vazgeçemeyeceğim diğer tutkumdu. Gece yarılarına, hatta sabahlara kadar gözlerim ağrısa bile saatlerce kitap okurdum. Ne olduğu fark etmezdi. Dünya klasikler, polisiye, sanat kitabı, şiir, roman... En ufak bir cümle bile hayatımızı tümüyle değiştirebilirdi ve bu cümleyi hangi kitapta okuyacağımızı bilemezdik.
Farkında olsak da olmasak da hayatımızdaki neredeyse her şey kişiliğimize katkı yapıyordu. Okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler, dinlediğimiz müzikler, sohbet ettiğimiz insanlar, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, iş arkadaşlarımız, belki sokakta karşılaştığımız rastgele bir insan...
Okuduğumuz herhangi bir cümle, duyduğumuz herhangi bir söz tahmin edemeyeceğimiz kadar iz bırakabilirdi bizde. Zaten asıl bizi etkileyen tesadüfler değil miydi? Planlı bir şeyden çok, hazırlıksız bir etkinlik daha mutlu etmez miydi bizi? Tesadüfen tanıştığımız bir insanla ettiğimiz sohbet daha çok aklımızda kalmaz mıydı?
Bu yüzden her ne kadar sahip olduğum iş ve sorumluluklarım yüzünden planlı bir hayat yaşamak zorunda olsam da plansız işleri ve rastlantıları her zaman daha ilgi çekici bulmuştum. Sonuçta neyin hayatımızda önemli bir yer kaplayacağını önceden bilemezdik, bu yüzden başıma gelen hiçbir şeyi küçümsemezdim.
Ve kahve. Neredeyse tek bir günüm bile geçmezdi onsuz. En çok kokusunu severdim, tadından bile daha fazla. Tabii en sevdiğim kahve çekirdeğinin kokusuydu, o çok ayrıydı. İnanılmaz bir tutkuydu kahve benim için, her türlüsünü içiyordum, aroması fark etmiyordu. Sıcak ya da soğuk olması fark etmiyordu. Sudan bile önceydi benim için.
İşlerimden vakit buldukça vaktimi ahşaplarımın arasında geçirirdim, geceleri de kitap okuyarak. Zaten hiç fazla uyuyan biri olmamıştım, 4 saat uykuyla zinde olmayı başarıyordum. Bu yüzden vaktimin geri kalanını değer verdiğim şeylerle geçirmeyi severdim.
Yine ahşapların arasındaydım. Bir insan avucuna sığacak boyda olan küçük gemiye bakıyordum yaptığım. Şekil verme işi bittiğinden cilasını sürmüştüm. Günlerimi almıştı onu yapmak ama çıkan sonuçtan memnundum. Bu, küçüklüğümden beri yapıp ona gönderdiğim küçük ahşap parçaların belki de en iyisiydi. Yıllarca benden geldiğini bilmediği ahşap oyuncaklarla karşılaşmıştı bazen kapısını açınca, bazen penceresini. Onları ne yapmıştı bilmiyordum ama bu önemli değildi. Önemli olan ona ulaştırmış olmam ve onun da görmüş olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOONCHILDS (Taekook/Ot7)
Fanfic"Ay ışığına kavuşuyor Ay'ın çocukları, Saçlarımıza yağıyor ölen çiçeklerin yaşayan yaprakları." ❤️🩹 Hayatta kalmak ve beraber olmak için her mücadeleyi veren ve kader ipleri birbirine çoktan düğüm olmuş yedi genç vardı ve ettikleri bağlılık yemin...