DESİSE-8.Bölüm

1.6K 143 28
                                    

Merhaba arkadaşlar. Umarım kitabın gidişatını beğeniyorsunuzdur. Kurgu yavaş yavaş oturmaya başladığı için ben de oldukça mutluyum. Bu bölümden sonra asıl olaylar başlıyor diyebilirim aslında. Lütfen oy verip, yorum yapmayı unutmayın. Çok teşekkür ediyor, öpüyorum sizi.



Arslansoy İmparatorluğu Başkent/İstanbul

Arabanın sıcaklığı beni o kadar bunaltmıştı ki üstümdeki montu çıkararak aramızdaki boşluğa koymuştum. Amirova'ya göre oldukça sıcak karşılamıştı İstanbul bizi ama bir kış soğukluğu vardı tabii ki. Beni bunaltan bu sıcaklık mıydı yoksa hemen yanımda oturan adamın biraz önce sarf ettiği sözler miydi bilmiyordum. Son sözünü yanıtsız bırakmış, bir karşılık vermemiştim. O ise bir süre sonra eline bir tablet almış bir şeyler ile uğraşmaya başlamıştı. Hemen önümüzde ilerleyen, içinde arkadaşlarımı da taşıyan arabanın ilerideki kavşakta bizden ayrıldığını gördüm. Kaşlarım beklemediğim bu durum karşısında çatılmış, başım ise adresini biliyormuş gibi Agah'a doğru dönmüştü.

''Arkadaşlarım nereye götürülüyor?'' diye bir cümle çıktı ağzımdan. Bu adamın kafasında kurduklarını tahmin edemiyordum. Bir hareketi ötekine uymuyordu, önce bana git demiş hemen sonrasında beni kurtarmaya gelmişti. Çelişkilerle dolu davranışlara sahipti ve ben onun yanında nasıl davranacağımı bilemiyordum.

''En başından olmaları gerektiği yere, ailelerine'' diye umursamaz bir şekilde konuşarak elindeki tabletiyle ilgilenmeye devam etti. Bu hareketi beni iyice çileden çıkartmıştı. Ne demek ailelerine götürülüyorlardı? Asım, onun elinde olabilirdi ama Asilkanlar sadece Asım'dan oluşmuyordu. Hayatları hala tehlikedeydi.

''Ailelerine derken? Nasıl böyle bir şey yaparsın? Hayatları hala tehlikede! Sen bunu benden çok daha iyi biliyorsun''. Konuşurken sesimin titremesine engel olamamıştım çünkü sadece sesim değil sinirden tüm vücudum titriyordu. Peki ya Alican? O nereye götürülüyordu? Bildiğim kadarıyla bir ailesi yoktu ki onun.

''Yapacağım şeylerin hesabını sana verecek değilim Nefes'', başını çevirmeden bana yandan bir bakış atıp, ''Şimdi, bittiyse işim var. Biraz sessiz ol'' diyerek elindeki tablete döndü. Tavrı beni daha çok sinirlendirirken, bir anda elindeki tableti çekerek ayaklarımızın altına fırlatmıştım. Eli boşluğa düştü o an ama bir milim bile olsa hareket etmemişti. Başı hala öne eğik bir şekilde durmaya devam ediyordu. Şimdi sinirlenen kişi o olmuştu sanırsam ama asla umurumda değildi. Tamam biraz tırsmış olabilirdim ama bunu belli etmeden cama doğru dönüp İstanbul'un deniz manzarasını izlemeye başlamıştım. Arabanın ön kısmından biri seslenmişti o an,

''Efendim, bir sorun mu var?''

Korumalarından biriydi bu. Korumalar Kraliyet ailesinin özel askerleriydi, ordudan da onun hizmeti için görevli askerleri vardı ama yakın korumaları bunlardan oluşuyordu diye biliyordum. Ben bunları düşünürken, yan koltuğumdan uzun bir sessizlik sonrası bir ses çıkmıştı.

''Bir sorun yok Yener, devam edebiliriz''.

Hah, bir sorun yokmuş! Vardı canım sorun, arkadaşlarımı benden ayırmak ne demekti ya, kafayı yiyecektim şuracıkta. Kolumda hissettiğim baskıyla yana doğru çekildim bir anda, vücudum vücuduna sert bir şekilde çarpmıştı. Başımı kaldırıp ona doğru baktığımda, bir eli bileğimi tutmuş, zaten siyah olan gözlerinin sinirden iyice büyüyen göz bebekleriyle daha korkunç bir hal almış bana bakıyor olduğunu gördüm. Ben ise ne yaptığını anlayamadığım için şok olmuş bir şekilde öylece kala kalmıştım. Gözlerini kapattı önce, kendine hâkim olmaya çalışıyordu bunu fark etmiştim. Önce derin derin nefes almaya başladı daha sonra derin bir nefes çekti ve başını boynuma doğru yaklaştırmaya başladı. Vücudum hareket etmiyordu, sanki felç geçiriyordum o an. Boynuma doğru iyice yaklaştı, kafası boyun girintime yerleşince derin derin nefes almaya başladı tekrar. Ne yapıyordu bu adam? Bin bir zorlukla bulduğum sesimi çıkarmayı başarabilmiştim.

DESİSE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin