Umarım beğenirsiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Bunlar beni daha çok motive eden unsurlar. Şimdiden teşekkürler hepinizi öpüyorum.
Amirova Bölgesi
12 Aralık 2004
''Asu, neredesin? Çık ortaya! ''
Dedemin sesini duyunca saklandığım masanın altında iyice küçüldüm. Dedem beni böyle görse çok kızardı ama gözlerimden akan damlalar durmuyordu ki! Ağlama demişti bana, annen duymasın yasak demişti. Durduramıyordum işte akıyorlardı gözlerimden, yanaklarıma avucumu bastırarak sildiğim için acımaya başlamıştı. Beyaz çorabımdan görünen kan izine baktım. Annem benimle oynamak istemeyince ben de bahçede oynamak için dışarıya çıkmıştım bu sabah ama yerdeki buzlar yüzünden düşüp dizimi kanatmıştım. Canım acıyordu, yanıyordu da. Kimse üflememişti ki yarama!
Bahçıvan amcanın karısı ile kızını anımsadı o an Asu. O kadın kızı düşünce yarasına üflemişti acısı geçsin diye ama Asu karlarla dolu bahçede düşünce yarasına üfleyecek birini bulamamıştı. Dedesi onu bu halde görse çok kızardı, annesine gidemezdi çünkü dedesi yasaklamıştı. Annen ağladığını görmesin demişti, kızardı ona.
Bir süre bekledikten sonra hıçkırışları iç çekişlere dönüşmüştü küçük kızın. Sessizce saklandığı masanın altından çıktı. Malikanenin kış bahçesine saklanmıştı, buraya kimse uğramazdı zaten. Minik elleriyle yerden güç alarak ayağa kalktı. Sessiz adımlarla buradan çıkıp odasına gitmek üzereyken, pencerenin yanındaki koltukta oturan dedesini gördü. Göz göze geldiği adamdan korkuyordu Asu. Çok kızardı dedesi ona, her hareketi bir kusurdu onun için. Kaçmaya yeltenecekken, bunu fark eden yaşlı adam eliyle yanına gelmesini işaret etti. Asu ona karşı çıkamazdı, yavaşça yanına doğru adımlamaya başladı. Yanına geldiği adam, Asu'yu kucaklayarak dizlerine oturttu. Asu kucağında oturduğu adamdan bakışlarını kaçırarak bir süredir avucunun içinde tuttuğu kökleri olmayan kısa bir parçasını koparabildiği güle baktı. Gül de onun gibi küçüktü tam olarak açmamıştı henüz.
''Çok mu seviyorsun çiçekleri?''
Dedesinin sorusu şaşırtmıştı küçük kızı, fark etmiş miydi bunu?
''Evet, dedecim ama tüm çiçekleri değil sadece gülleri''
Elleriyle pencereden görünen malikanenin koca bahçesini göstererek,
''Bu bahçeyi elindeki güllerle kaplayabilirim Asu''.
''Gerçekten mi?'' dedi inanamayarak. Yapabilir miydi bunu?
''Gerçekten tabii ya, ama bir şartla''.
''Şart mı?'', kaşlarını kaldırarak bu defa gözlerinin içine bakmıştı küçük kız,
''Evet, ağlamak yok Asu. Ben sana annen üzülüyor demedim mi? Nefes de yok tamam mı? Senin ismin Asu. Eğer bana söz verirsen ben de senin için bu bahçeyi güllerle süslerim''.
''Ama dede, bak dizim kanadı. Ben ağlamak istemedim ki onlar aktı gözlerimden'', diyerek kuruyan gözyaşlarını göstermişti,
''Hem annem bana Nefes diyor. Benim adım Nefes dede''.
''Nefes yok, Asu var. Annen de öğrenecek bunu, sen öğreteceksin ona''.
''Sen öyle diyorsan öyledir dedecim'' derken minik parmaklarıyla dedesinin gömleğinin düğmeleriyle oynuyordu, kafası karışmıştı küçük kızın ama dedesi diyorsa doğru olmalıydı. Büyüktü dedesi, onlar doğru olanı bilirdi.
''Hem annem de çok konuşmuyor zaten benimle, ağladığım için mi dede?''
''Annen hasta Asu, onu iyileştirebilecek kişi sensin. Ağlamayacaksın, sesini duymayacak annen, gözlerinin de içine bakma, çok konuşma onunla, Nefes ismi de yasak. Sen Asu'sun. Bunları unutma, yasak bunlar''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DESİSE
General Fiction''Agah'' diye mırıldanan kadının ince sesini duyan adam kollarının sarılı olduğu beli biraz daha sıkarak kadını iyice kendine çekti. ''Söyle Nefes'im, söyle benim güzel kadınım. Ne istersen söyle de önüne sereyim. Yeter ki şu ömrüme ömür katan sesi...