Arkadaşlar kusura bakmayın, bölümü yükleyemedim ama şehir değişikliği yol yorgunluğu derken eksik yerleri tamamlayamadım. Umarım bölümü beğenirsiniz, işler gittikçe sarpa sarıyor gibi. Bol bol yorum yapıp oy vermeyi unutmayın lütfen. İlginiz için çok teşekkür ediyor öpüyorum sizi.
Gözlerimi zor da olsa aralamayı başardığımda karanlık bir oda ile karşılaşmıştım. Vücudumun her zerresi ağrıdan sızlıyordu. Yüzümü buruşturarak uzandığım yerde doğrulmaya çalışmıştım ama hiç halim yoktu. En son hatırladığım şey bir sinir krizi geçiriyor olduğumdu. Bedenimi çok zorlayıp kastığım için şu an böylesine bir ağrı çekmem normaldi.
Hala aynı pozisyonda durmuş yaşadıklarımı düşünüyordum. Annem nasıl olur da bana böyle bir şey yapardı? O kadar mı değersizdim ben onlar için? Histerik bir gülüş belirdi suratımda. Daha bu sabah Kandemir'e benim tek ailem annem diye ahkam kesiyordum. Görünen o ki gerçekten bir ailem yoktu artık. Kapkaranlık bir odada yapayalnız bir ben vardım sadece...
Odanın kapısından gelen sesle kapıya dönünce açılan kapıyla içeriye sızan ışık hüzmesi girdi önce, hemen ardından Agah göründü. Bu karanlık dünyama bir ışık gibi girmişti ama benim güven problemlerimden midir bilmem korkutuyordu bu durum beni.
Yerimde hafifçe doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Beni uyanık görünce içeriye girip odayı aydınlatmıştı. Bir anda her yerin aydınlanmasıyla gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Adımları çok yavaş ve temkinliydi. Yanıma ulaştığında yatağın ucuna oturmuş bana bakmaya başlamıştı.
''İyi misin?'' diyerek elini yüzüme doğru uzatmıştı. Gözümün önüne gelen bir tutam saçı geriye atarak yanağımı hafifçe okşamıştı. Hareketleri oldukça nazikti, sanki her an kırılabilecek bir şeye dokunuyor gibi...
Dudaklarımı yalayıp hala yüzümde olan parmaklarının hissiyatından da güç alarak,
''İyiyim yani sanırım öyleyim bilmiyorum. Annem?'' diyerek konuşmayı başarmıştım.
Sanki yanlış bir şey söylemişim gibi kaşları çatılmıştı. Bir şeye sinirlenmişti, annemi sorduğum için miydi? Gözlerini kapatıp açtı bir defa, sakinleşmeye çalışıyordu.
''İyi olmana sevindim. Diğer konuya gelirsek bir şey olduğu yok Nefes, telefonda sana yaptığı tamamen bir şovdan ibaretti''.
Bu defa kaşları çatılan bendim, yüzümde dolaşan parmaklarını elimle uzaklaştırarak,
''Telefon görüşmelerimi dinlemeyi kes artık! Ne kadar rahatsız edici olduğunun farkında mısın?'' demiştim.
Uzaklaştırdığım eli bu defa yüzümü es geçerek elime ulaşmıştı.
''Artık telefona ihtiyacın olmayacak bu yüzden bu tartışmayı yapmak istemiyorum'' diyerek elimi okşamıştı.
''Ne demek ihtiyacın olmayacak?''
''Arkadaşların, onları buraya getirtiyorum. Yalnız kalmanı istemiyorum''.
Üzülmüş müydü bana, ya da daha kötüsü acıyor muydu? Bu daha kötü hissetmeme neden olurdu. Öyleydi, bakışlarından anlamıştım bunu. O halimi gören herkes acırdı bana, annem dışında tabii. Beni o hale sokan bizzat kendisiydi malum.
Agah'ın bana yaklaşım tarzının böyle yumuşak olmasının sebebi de bu olmalıydı. Kendisi şu kısa sürede çoğu şeye şahit olmuştu. Moralim mümkünmüş gibi daha da bozuldu. Elimi avuçlarının içinden çekip tekrar yatağa gömüldüm. Uyuyacaktım, kimseyi de görmek istemiyordum. Arkadaşlarımın gelecek olması beni mutlu etmişti ama bir yanım kırıktı hala. Ne yapacağımı bilmiyordum? Bir tarafta annem, bir tarafta Kandemir ve Agah...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DESİSE
General Fiction''Agah'' diye mırıldanan kadının ince sesini duyan adam kollarının sarılı olduğu beli biraz daha sıkarak kadını iyice kendine çekti. ''Söyle Nefes'im, söyle benim güzel kadınım. Ne istersen söyle de önüne sereyim. Yeter ki şu ömrüme ömür katan sesi...