Amirova Malikanesi8 Şubat 17.23
Üstümdeki yorganı kafama kadar çekip bir çığlık attım. Nasıl oluyordu da hep başa sarıyormuşuz gibi hissediyordum bilmiyorum. Demir'den kurtuldum, bitti gitti diyemeden bir de bu iş çıkmıştı başıma.
''Buldum!'' diye oturduğu yerden bize seslenen Arya'ya döndüm. Sanki bugün hiç yaşanmamış gibi yine aynı pozisyonda yatakta uzanarak durum kritiği yapıyorduk. Güneş ve Derin, beni aralarına almış uzanırken, Arya bilgisayardan fotoğrafın arkasında yazan yazının ne olduğunu bulmaya çalışıyordu. Görünen o ki bulmuştu da.
''Neymiş?'' diye hevessiz bir sesle sormuştum çünkü bitik bir durumdaydım. Geri dönüşü yoktu bu işin artık. Aynı anda uzandığımız yerde toparlanmış, oturur pozisyona geçmiştik.
Arya kınayan bakışlarıyla bize bakarak, ''Şu ölü toprağını atın önce bir üstünüzden, Demir öldü ama tüm negatif enerjisi hala bizimle. Aman neyse, adresmiş bu. Yani böyle yazı tipleri bir adresi temsil ediyormuş. Baktım konumdan, şehir merkezinde bir yeri gösteriyor'' dedi.
''Ne yapacağız, gidecek miyiz?'' diyen Güneş'e dönüp, ''Mecburuz, Krallık tarafından kellemin alınmasını istemiyorum. Gitmekten başka bir şansımız yok'' dedim.
''Bu akşam gidelim, hem deden de bizimkiler de Konsey'de olacak. O sürede biz de gider geliriz'' diyen Derin'e, ''Akşam merkeze inmek hiç tekin değil ama haklısın, başka bir fırsatımız olmayabilir'' dedim.
''Peki ya Asuman Teyze?'' diye sordu Güneş, ''Fark etmez bile o, merak etme'' dedim. Annem ya uyurdu ya da yokluğumuzu fark edemeyecek kadar sarhoş olurdu.
8 Şubat 20.18
Arabayı durdurup bulunduğumuz sokağa baktım. Köşe başında yanan cılız ışık dışında sokağı aydınlatan başka bir şey yoktu.
''Burası olduğuna emin misin, Asu?''
Arka koltukta oturan Güneş'ten gelmişti bu soru. ''Konum burayı gösteriyor ama çıkmaz sokak bu'' dedim. Kapıyı açmaya yeltenen Arya'ya dönüp ''Bekle biraz, önce bir ne yapacağımızı düşünelim'' dedi Derin. Arka koltukta Derin ve Güneş otururken, Arya yan koltuğumda oturuyordu. Dedem çıkar çıkmaz arabaya atlayıp buraya gelmiştik.
''Silahlar çantanızda değil mi? Ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz'' dedim. Hep bir ağızdan evet diye cevap verince, ''Tamam o zaman, inelim. Burada böyle beklemek daha tehlikeli'' deyip arabadan inen ilk kişi ben olmuştum. Hemen ardımdan indiklerinde boş sokakta adımlamaya başladık. Çıkmak sokağın sonuna geldiğimizde iki binanın arasında küçük bir boşluk olduğunu fark ettim. Tam o yöne doğru ilerliyordum ki,
''Saçmalama Asu, oraya girmeyeceğiz değil mii?'' diye seslenen Güneş'e dönüp ''Şu sesini biraz kıs. Nerede olduğumuzun farkında mısın? Kendimizi açıklamaya fırsatımız bile olmadan deşerler bizi burada'' dedim. Burası Amirova'nın en kalabalık yerleşim yerlerinden biriydi. Bulunduğumuz bölgenin şehir merkeziydi. Biz şehirden uzak daha kırsal bir alanda yaşardık. Ne kadar kirli iş varsa burada dönerdi, o yüzden pek uğrak yerlerimizden biri değildi burası. Uzak dururduk buradan, ki onlar da bizim bölgemize giremezdi. Yasaktı, soylular ve halk arasında bir sınır vardı. Bu yüzden yüzlerimiz bilinmezdi, sadece isimlerimizle vardık onlar için. Burada biri bizi görse bile tanınmazdık, anlatsak da inanmazlardı. Koskoca Amirova Soylularının bu saatte burada ne işi vardı değil mi ama? Güneş'in ses tonu ise apayrı bir tehlikeydi bizim için seslense bile ince sesi çığırıyor gibi çıkıyordu. Bu da pek yardımcı olmuyordu bize.
''Başka seçeneğimiz mi var, şu korkaklığını at bir kenara da sesini kes biraz. Hiç yardımcı olmuyorsun bize. Buraya kadar geldiysek halletmeden geri dönemeyiz'' diye onunla tartışmaya başlayan Arya'ya baktım. İkisi bir defa tartışmaya başlayınca maalesef bitmesi çok uzun sürüyordu. Dünyanın en zıt iki karakteri olabilirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DESİSE
General Fiction''Agah'' diye mırıldanan kadının ince sesini duyan adam kollarının sarılı olduğu beli biraz daha sıkarak kadını iyice kendine çekti. ''Söyle Nefes'im, söyle benim güzel kadınım. Ne istersen söyle de önüne sereyim. Yeter ki şu ömrüme ömür katan sesi...