200 yorumm
***
Avustralya'da dolu bir sabaha daha başladıklarında üç gün sonraki eğlence için hazırlıklar yapılıyordu sarayda. Jisung da bizzat buna yardım ediyordu, bu sebeple bir koşuşturmaca içerisindeyken koridorda hızlı adımlarla ilerliyordu ki bir anda yan taraftan çıkan kişi ile durdu.
Şaşkınlıkla kafasını kaldırdığında prensi görmüştü. "Majesteleri?"
Ellerini arkasında birleştiren Hyunjin, ona baktı. "Jisung, işin bittiyse biraz konuşalım mı?"
Jisung'un gözleri elindeki küçük çiçek buketine gitti, bunu aslında oturma odasına bırakacaktı ama merak ettiğinden olsa gerek bu işi sonraya ertelemiş, Hyunjin ile ikisi beraber prensin, denizi gören odasına geçerken Jisung çiçeği masaya bırakmıştı.
"Evet efendim," deyip ellerini önünde birleştirdi. "Benimle konuşmak istediğiniz konu nedir?"
Kafasını kaldırıp göz teması kurduğunda prensin de zaten ona baktığını fark etti. Aldığı nefesle Hyunjin'in göğsü şişmiş, "Hatalar yaptığımı biliyorum." demişti ilk önce, açıkçası nasıl başlayacağını da bilmiyordu pek.
Tekrardan bu konunun açılmasıyla şaşkınlıkla kaşlarının havalanmasına engel olamadı, beklediği bir şey değildi çünkü. Yine de bölmeden sabırla dinlerken uzayan saçlarına elini attı Hyunjin.
"Ama hatalarıma sebep olan ciddi korkularım var, işin içine benim dahil olmamla daha da büyüyecek olan sorunlar var... Onları bilmek de hata yapmamı sağlıyor."
"Elbette, siz bir prenssiniz."
"Ben prens olmayı sadece senin yanında bıraktım." dedi, ekledi. "Sadece sen olabilirsen kurtarırım bizi sandım sonra Minho geldi, önce seni alacak sandım, kıskandım ama şimdi..."
Gelmeye çalıştığı yeri anlamıştı Jisung, dudaklarında tutamadığı bir gülüş olurken "Kabullendiniz." dedi, ona baktı Hyunjin, kafa salladı. "Kabullendim."
"Kendinizi mahvettiğinizi gözlerimle gördüm."
Aslında amacım zaten tam olarak buydu, diye geçirdi içinden hizmetkâr, bakışlarını kaçırdı. Fakat Prens Lee benim de planlarımı bozdu, amacım sadece seni ona aşık edip ikinize de acı çektirmekti, kendim de ona aşık olmak değil.
"Canım çok yandı," dedi Hyunjin. "Sen bir yandayken, o bir yandayken, ben seni severken o seni sevdi, ona gittin, gözümün önünde öptün, seni öptü, sonra bu acıtmadı, kendimi de koymak istedim senin yerine, bu korkuttu. Getirecekleri, başımıza gelecekler... Belki de sonumuz olacak ama buradayım Jisung."
Bir adım daha atıp parmak uçlarının birbirine değmesini sağladı ve hafifçe yüzüne doğru eğildi. "Karşındayım." Odanın kapısı açıldığında çoktan çağırdığı Minho içeri girmişti, merakla kaşlarını kaldırırken dudağını kıvırdı Prens Hwang ve ekledi. "Senin de, onun da."
Hizmetkâr arkasını döndüğünde Minho da kapıyı kapatmış, kılıcını kenara bırakıp çatık kaşlarla onlara doğru ilerlemişti. İkisinin de gözü üstündeyken yanlarına vardığında Hyunjin tek elini onun omuzuna atarak usulca eğildi ve gözleri kapanırken dudaklarını dudaklarına bastırdı.
Minho'nun gözleri kapanırken nefes almak zor gelmişti Jisung'a, sanki odadaki hava yetmemiş gibi aldığı sesli ve titrek nefesle göğsü şişerken tüy kadar öpüşüyle ayrıldı Prens ve "Jisung," diye mırıldandı.
Nefesi kesilen hizmetkârı öptü bu sefer, dengesini kaybedeceğini düşündü Jisung. İkisine karşı olan ağır duygusu göz kapaklarının dahi titremesine sebep olduğunda "Ne olursa olsun," diye mırıldanarak geri çekildi Hyunjin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
evermore, hyunhosung ✓
Fanfictionbirbirinden nefret eden iki prens ve bir hizmetkâr. | mature, poli, royalty | angst