200 yorumm
ariana, future - everyday
***
Saraydaki ikinci günün sonunda herkes odasına çekilirken kendisinden adeta kaçan Hyunjin ile Jisung kaşlarını çatsa da sorgulayamamıştı anlamadığı için. Minho'yu bırakıp koridorda kendi odasına ilerlerken kafasında da Hyunjin'e neler olduğuna dair teoriler üretiyordu.
En sonunda saraydaki tüm kapılar kapandığında Hyunjin yavaşça yatağına oturdu, gözleri odada olduğu her an gibi yine masanın oraya giderken zihninde Minho ile dudaklarının birleştiği o an canlanmış, elektrik çarpmış gibi kafasını sallamıştı etkisinden kurtulmak için.
Vücudunda bir ateş dalgası yükselirken ayağa kalkıp pencereye ilerledi, kendilerinin tek katlı sarayının aksine buradaki odası üçüncü kattaydı ve denizi görebiliyordu.
Tek elini elbisenin içinden göğsüne götürüp rahatlamak için ovuşturdu, gözlerini kırpmak istemiyordu çünkü kırptığı her an o öpücük canlanıyordu zihninde. Sanki tekrar tekrar yaşanmış gibi bir ateş dalgası onu ele geçiriyor, kulaklarına kadar kızardığını hissediyordu.
Kuşağını çözüp elbiseyi çıkarıp attı üstünden, pencerenin önünde kayıp yere oturmuş, çıplak sırtını duvara yaslayıp soluklanmıştı. Birkaç adım atsa, odanın önündeki Minho'yu bulacağını biliyordu.
"Aklımda Jisung'dan başkası olmamalıydı benim." dedi saç diplerini çekerken. "Jisung ile olursam kurtarabilirdim, sen aklıma girersen geri dönüşümüz olmaz."
Başını eğdi. "Bir tahtın iki varisini de yok edemeyiz."
Düşünüyor, düşündükçe deliriyor gibi hissediyordu Hyunjin. Çöktüğü yerde birkaç saat boyunca otururken en sonunda kendini yatağa atmış, tavanı izlerken de uyuyakalmıştı.
Odanın önündeki Minho da kendisi için getirilmiş yere otururken elindeki bıçakla tahta oturağa bir şeyler oyup duruyordu. Jisung ile yakınlaştıkça Hyunjin ondan uzaklaşıyordu, dahası, bir şekilde Jisung'un hareketlerini okuyabiliyordu ama Hyunjin kara kutu gibiydi.
Onu asla tahmin edemiyordu ve bu belirsizlik de içten içe onu öldürecek gibi kalbine ağrı saplıyordu.
Jisung istediğini elde etmiş, iki prensi de kalp ağrısıyla çevirmişti. Çünkü biliyordu, eğer bu iki prens birbirine aşık olursa işte o zaman ortada taht kalmazdı.
Ertesi gün hep beraber Avustralya'yı gezmek adına bir ziyarete çıkacaklardı. Bu gezide de onlara prenses eşlik edecekti. Bahçede hazırlıkların bitmesini bekleyen Jisung, saraydan çıkan bedenle beraber kalabalığın arasından sıyrıldı.
Minho, aynı kendisi gibi siyah kıyafetlerin içerisinde ona doğru gelen hizmetkârla durulduğunda istemsizce yutkunmuştu. Uzun, siyah saçlarını yukarıdan toplayan Jisung yine boynunu açıkta bırakmıştı. Orayı da güzel bir kolyeyle süslemişti.
"Sizin yerinize Chan bize eşlik edebilir." deyip ciddi bir yüz ifadesiyle ona baktı hizmetkâr. "Birkaç gündür uyumuyorsunuz, bu böyle olmaz."
"Özellikle bugün eşlik etmeliyim Han Jisung." dedi Minho. "Prens'i dışarıda yalnız bırakamam, dönünce dinlenirim. Hazırlıklar bitmedi mi?"
İleriye bakınca Jisung da arkasını dönüp ötedeki kalabalığa bakmış, bu dönüşüyle mesafeyi ayarlayamadığı için bedeni Minho'ya yaslanmıştı. Bu, garip bir güven duygusu hissettirdiğinde beline sarılan el çekilmesine engel oldu.
"Bitmedi, son kontroller yapılıyor." deyip kafa salladı. Belindeki elin varlığında Minho'ya döndüğünde bu sefer fazlaca yakınlardı.
İkisi de kesik nefeslerini birbirlerine hissettirmemek ister gibiydi. Minho tekrar ileriye bakmış, ciddi ifadesiyle kafa sallamış ve "Güneşin altında durma." diyerek ikisini gölgelik alana çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
evermore, hyunhosung ✓
Fanfictionbirbirinden nefret eden iki prens ve bir hizmetkâr. | mature, poli, royalty | angst