bir önceki bölüme 90 yorum gelmiş sadece...
***
Prenslerin saraydan ayrılmasının üstünden sadece birkaç saat geçerken Jisung için bu birkaç saat, birkaç yıl gibi gelmişti. Sarayın mutfağında oturmuş, önündeki atıştırmalıkla oyalanırken "Ya savaşa girersek?" sözü ile gözlerini hızla kıza çevirdi.
Ona arkası dönük olan hizmetkâr, Jisung'un bakışlarını fark etmese de bu bakışı gören birkaç kişi hızla kızı uyarmış, kız ise alel acele bir selam verip mutfaktan ayrılmıştı. Han Jisung, sinirlendirilmemesi gereken biriydi çünkü merhameti yoktu.
Jisung daha doğrusu merhameti insanlara göstermeyi pek sevmiyordu çünkü burası saraydı ve en küçük hata, en küçük konuşma çok büyük sorunlara yol açıyordu. Sarayda hataya yer yoktu, saray bunu gerektiriyordu ve Jisung kendisinin çok büyük bir hata işlediğini biliyordu ama o da yakalanmamak için çok dikkat ediyordu.
Başını eğip alnına elini kapattığı sırada Minholar da ülkenin çıkışına yaklaşmışlardı, yol boyu Hyunjin ne yapması gerektiğini düşünürken yolu kapatan bir ağaç kütüğü hepsinin durmasını sağladı.
"Bekleyin." diyen Chan direkt attan inip ilerlerken Minho da kendi atından inmiş, "Ne oldu?" diye soran Hyunjin'in yanına ilerlemiş ve elini uzatmıştı hâlâ Chan'a bakarken. Onun elini tutan Hyunjin atından aşağı atladığında çok geçmedi, "Tuzak," diyen Minho hızla prensi kendisi ile beraber yere eğdi.
"Prensleri koruyun!"
Chan bağırarak yanlarındaki tüm askerlere emir verdiğinde Minho kılıcını çıkarmıştı. Hyunjin de doğruldu onun gibi, ona gelenlerle ilgilenen Minho'ya yardım edip kılıcını çıkararak tekiyle savaşırken "Dikkat et!" diye bağırmış, Minho tam da o an omuzuna aldığı kesikle sertçe dudaklarını dişlemişti.
Hyunjin geri geri adımladı, ardından da arkasını dönerek koşmaya başladı. Onu kaybeden Minho daha bir hırsla savaşırken Hyunjin gözüne kestirdiği ağaca tırmandı ve sırtındaki kılıftan bir ok çıkarıp Minho'nun savaştığı adamı alnının ortasından vurdu.
Bunu beklemeyen Minho arkasını dönmesiyle beraber sevgilisini görmüştü. Hyunjin fırlattığı bir diğer okla başka bir kişiyi vururken arbede çok uzun sürmemişti prens sayesinde.
Minho da onun beklediği ağacın önünde ona zarar vermek için gelenleri halletmiş, etrafta kimse kalmazken Hyunjin ağaçtan atlamıştı. "Japonlar mı onlar?"
Yerde yatan tekini tutup dövmesine baktı Minho. Japon askerlerindeki dövmeyi görmesiyle kafa sallamış, "İyi misin?" demişti direkt.
"Ben iyiyim, yaralanmışsın. Minho..."
"Efsanevi bir varlık değilim, ben de yaralanabilirim Hyunjin."
Prens, onu dinlemeden yarasına bakmış, çok ciddi olmadığını görünce de Minho'nun yarasını sarmış ve yola koyulmuşlardı. Gergin geçen bir yolculuk sonunda saraya ulaştıklarında herkes öldürmek ister gibi bakıyordu Hyunjin'e.
Hyunjin ise yaptığından pişman değildi, ucunda ölüm de olsa pişman değildi çünkü sevgilisinin canına kast edenin, canını gerçekten alırdı ve Prens Ito, bunu fazlasıyla hak etmişti.
"Majesteleri," diyerek Kral'ın karşısına geçtiğinde "Prens Hwang." dedi Kral. "Nefes almak güzel bir şey olmalı."
"Elbette." Prens gülümsedi. "Hak edene, gerçekten çok güzel bir şey." Ekledi. "Oğlunuz, Prens Lee'nin canına kastetti."
Jisung dememişti çünkü bunu karşı tarafa hep Minho'nun canına kastetti olarak iletmişlerdi. Kral'ın sinirlerini bozarken devam etti. "Bunu hepimiz biliyoruz, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
evermore, hyunhosung ✓
Fanfictionbirbirinden nefret eden iki prens ve bir hizmetkâr. | mature, poli, royalty | angst