20.BÖLÜM: KİMSESİZLİK

8.7K 591 115
                                    

Yeni bölüme hoş geldiniz Umut çiçeklerimm🌸🌸

Öncelikle en sevdiğim bölümlerden biri oldu.

Bölümdeki şarkı multimeyada şunu söylemeden geçmeyeyim garip kürtçede kimsesiz anlamına da geliyor bunu neden dediğimi bölümü okuyunca anlayacaksınız:)

Lütfen yorum yapıp, oy vermeyi unutmayınn💕

Oy: 250 yorum:70

Bölümü ilk bölümden beri oylarını eksik etmeyen  cerhar ve ishakpacal hesaplarına armağan ediyorum. Diğer tüm okuycularım da yanımda olduğunuz ve oylarınızı eksik etmediğiniz için teşekkür ederim♡

Bölümü düzenlemeden atıyorum hatam varsa affola keyifli okumalar..

20.BÖLÜM

◇KİMSESİZLİK◇

Kaybolmak insana endişe ve korku veriridi Kendi içimde kaybolmuş kimse tarafından bulunmak istemiyordum içimde ne korku ne de endişenin emaresi yoktu. Dünyada kimsenin beni bulamayacağı bir yere saklanmak, bulunmamak istiyordum.

Kaybolmak sadece yolunu kaybetmek değildi doğru yoldayken de kaybolurdunuz. En zoru da kendi içinde kaybolmaktı. İnsan öylece ruhunun derin boşluklarında sallanıyor bir yol bir umut bir medet arıyordu.

Sadece yürüyordum  ayaklarımın beni götürdüğü yere sürükleniyordum bitmiyordu ne yürüdüğüm yollar ne de yollar ne de kayboluşlar bitmiyordu.

Yağmur damlaları yüzüme düşüyor sanki dökemediğim göz yaşlarım oluyorlardı. Gökyüzü yine ağlıyordu bulutlar ya kimisinin dökemediği göz yaşı oluyor ya da kimisinin yerine ağlıyorlardı.

Belki de bu gece bana ağlıyordu bulutlar.

Ali Kıraç ve Zeynep Kıraç yazılı yan yana olan mezarların önüne gelince durdum genzim yanıyordu sağ gözümden bir yaş süzüldü yüzüme düşen yağmur damlaları ile beraber çeneme doğru yuvarlanıp en sonunda düştüğü toprakta kayboldu. Sonra da sol gözümden bir yaş, hıçkırıklarım yağmur sesi ile mezarlıktaki sessizliği bozdu.

Ölü olmak için bazıların mezara ihtiyacı olmazdı. Nitekim dünyada yaşayan çok ölü vardı. Onlar da kendi içine gömülmüştü. Başkaları görmezdi dünyada yaşayan ölüleri.

Yan yana olan mezarların ortasına sakince yürüdüm içimdeki çaresizlik ve kaybolmuşlukla iki mezarın ortasına dizlerimin üzerine çöktüm. Ağlamaya başladım hıçkıra hıçkıra içimdeki tüm acıları göz yaşlarım ile dışarı akıttım.

Geldim anne ve babama ağladım.

"Anne, baba b-ben geldim" diyerek titrek bir sesle konuştum. Yağmur şiddetini artırmış oldukça ıslatmıştı, taktığım penye şal ıslanmış başıma ağırlık yapıyordu yüzüme yağmur damlaları düşüyordu.

"B-biliyor musunuz ben evlendim ama gelip söyleyemedim size nasıl söylerdim ki?" Elimi  babamın toprağında gezdirdim ellerim toprağa bulaştı. Umursamadım. "Baba demez miydin bana 19 yaşında ne evliliği sen daha okuyacaksın diye? Derdin. Utandım bende buraya gelip size öğretmen olduğumu söylemeyi hayal ederken b-ben nasıl gelip evlendim derdim ki?" dedikten sonra daha çok ağlamaya başladım ne göz yaşım ne de acım dinmiyordu.

Diğer elimle annemin toprağını okşadım, "kimsem yoktu gidecek derdimi anlatacak kimsem yoktu. B-bende size geldim ne zaman yanınıza gelsem güzel şeylerden bahsettim amcam bana iyi bakıyor dedim yengemler çok iyi bana karşı dedim hepsi yalandı" dedikten sonra ağlamam şiddetlendi onlara ne zaman gelsem hep güzel şeylerden bahesettim üzülmemeleri için bu gün içimdeki her şeyi onlara anlatmak istiyordum küçük bir çocuğun küskünlüğü vardı üzerimde anne ve babama herkesi şikayet etmek istiyordum.

HEWİDAR | DÜZENLENECEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin