Başım zonklamaya başladığında bir şeylerin farkına vardım. En son olduğum yeri hatırlamaya çalıştım ama hiçbir şeyi idrak edemiyordum. Gözlerimi araladım fakat sanırsam perdenin arasından gelen güneş ışınları parlatacak başka bir şey yokmuş gibi direkt benim gözlerime vuruyordu. Kısıtlı olan görüşümü tamamen yok ediyordu bu. Birisine seslenmek istedim, ki burada birileri var mı? Katsuki, Todoroki?
"Katsuki.." yeni uyanmanın verdiği kalınlık ve uykuluk ile kısık sesle onun ismini mırıldandım. Anında cevap geldi o tanıdık sesten:
"Izuku'm?!" Endişeli ve heyecan arası karışık bir ses tonuyla çağırıma kulak verdi, ardından yanıma koşturduğunu hissetim. Sıcak elleri benimkileri ısıtmak için temas kurdu anında sanki.
"Uyandın mı sonunda?"
"Perdeyi kapar mısın?"
"Ha? Ah, anladım."
Perdeyi çekip yanıma geldi yeniden. Ben de dikleşip ona baktım.
"Uyandım evet. Niye böyle korku dolu sesin var?"
"Bir de soruyor musun? Bir gündür yatıyorsun, haberin olsun." Bir süre düşünüp bir şey daha ekledi: "Ayrıca dediklerine de aşk olsun!".
Benim aklım hâlâ bir şeyleri anlayamadığım için saçma bir şekilde aklıma ilk geleni söyledim:
"Bayramımız mübarek olsun." Bana mal gibi baktığında yanlış bir şey söylediğimi anladım.
"Üzgünüm, Katsuki ama yeni uyandım ve çok yorgunum. Ölü gibi hissediyorum, yüz yıldır uyuyor gibi. Dolayısıyla hiçbir şey anlayamıyorum..."
"Tamam anladım, pardon."
Durdu, bekledi. "Ben en iyisi sana biraz yemek getireyim. Kahvaltını et de kendine gel. Harbiden ruh gibi duruyorsun evin içinde."
"Biz hâlâ o evde miyiz?"
"Evet, annemin evindeyiz. Sen bayılınca seni taşıyamadık. Zaten taşısaydık da olmazdı. Baygındın ve insanlar yanlış anlardı."
"Ama bizim ev güneş görmez ki?"
"Burası benim odam, güzelim," deyip dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı. Elini yanağımda gezdirdi, bana tebessüm etti. Rüyada mıyım yoksa?
"Annem seni hep karanlıkta tuttu, gün yüzü bile göremedin. Çok üzgünüm. Söz veriyorum bundan sonra daha güzel bir hayat yaşayacağız."
"Umarım..."
Todoroki içeri geldi. "Şu kasvet dolu konuşmaları bıraksanız mı? Hadi bakalım! Shoto spesiyal kahvaltı geldi, gömülün!" Katsuki ile güldük Todoroki'nin bu dediğine.
Beni masaya aldılar. Eskiye göre daha iyiydim, sadece çok uyumanın verdiği halsizlik vardı üzerimde. Todoroki ve Katsuki bana yemek yedirmeye başladı. Yavruları gibi besliyordu.
"Kendim yiyebilirim çok şükür." diye nazikçe uyardım. Elime aldım çatalımı, yemeye başladım. İkisi de bana endişeli gözlerle bakıyordu. "Ah, hadi ama! İyiyim ben, gerçekten!" Yakındım hâlimce.
"Tamam o zaman, afiyet olsun." Todoroki bu söylediğinden sonra yemeğine odaklandı ve hızla yemeye başladı. Bir baktım Katsuki de öyle. Ben de sesimi çıkartmadan yemeye koyuldum. Herkes önündeki yemekleri bitirince benimkilerin hâlâ durduğunu gördüler, çok yememiştim.
"Bu ne bakayım?" Eliyle tabağımı göstererek bana hesap sormaya başladı Katsuki. Gözlerimi kaçırdım, "Sadece aç değilim," diye geçiştirmeyi denedim.
"Olmaz öyle şey!" Todoroki bana sesini yükseltti, devam etti: "Neredeyse bir gündür yemek yemiyorsun, nasıl oluyor da aç değilsin? Hemen yiyorsun yemeğini.".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız | DekuBaku
RandomSoğuktu. Ama çoktan donmuş bir zihniyeti hangi kış titretebilirdi, hapsolmuş bir kalbin zincirini hangi soğuk kırabilirdi ki? Titremek için illa soğuk mu gerek insana? Tek bir ağız, dizlerinin bağını çözemez mi? Mesafe için illa şehirler mi girmeli...