Okulumdan önce planladığım gibi kasabada dolaşmıştım. Daha sonra zekilerin ve zenginlerin gittiği okuluma doğru yol almıştım. Şu anda ise derslerim bitti ve eve doğru gidiyorum. Bugün biraz kısa sürdü. Diğer iki dersim öğleden sonra.
Eve sadece üzerimi değiştirmek için gidiyordum. Çünkü bana bir palto lazım. Bir sürü cebe sahip olan bir palto.
Bunu düşününce istemsiz sırıttım ve yolda ilerleyen bir kadın suratıma aval aval baktı. Hah, ne var lan, diye çıkışasım geliyor ama ne yapalım. Bir beyefendiyim ben.
Eve vardığımda -içeri girmek dahi istemiyorum- birtakım sesler duydum. Hemen çantamı bir askıya astım ve sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Mutfak kapısının önüne geldiğimde annem birisine bağırıyor gibiydi. Ah, çok şaşırtıcı (!)
"Ne demek Izuku veledi yok!?"
"Ü-üzgünüm efendim, ona sö-"
"Sen neyi beceriyorsun ki?!"
Kızı dinlesene geri zekâlı karı.
"Neden o burada değil?"
"Efendi..-"
Kapıyı açıp içeri daldım. Evet, tıklatmadan.
"Ben buradayım. Münakaşaya gerek yok."
Michiko'nun gözlerini üzerimde hissettim. Bu aralar bana çok bakıyorlar. Niye ki? Huh.
"Aa! Izuku efendi de buradaymış. Geç, otur yerine. Sofraya geç gelmek neymiş, annenin sözünü dinlememek neymiş öğrenirsin yemekten sonra."
Bu dediğine göz devirmek isterdim ama bunu yaparsam beni daha çok döver yani onun yanında daha çok kalmış olurum. Kısacası gerek yok. Ama anne, göz devirdim say.
Katsuki'nin karşısı boştu, sanki benim oturmam için özel ayarlamışlar gibi. Derince bir nefes alıp oturdum. Kimseyle göz göze gelmeden yemeğe başlayacaktım fakat son cümlemi söyledim:
"Michiko'yu suçlama, o bana söyledi fakat ben dinlemedim."
Herkesin tabağına göz gezdirdim. En az yemek bana koyulmuş. Çok da umrumda. Ben kendi karnımı doyururum, kimseye ihtiyacım yok. Bu sadece alçaklığın gerçek hayatta bir göstergesidir. Bununla beni üzüp kıracağını zannediyorsa ciddi anlamda yanılıyor.
"Kes sesini Izuku. Herkes yemeğe başlasın."
Çatal ile bir lokma aldım önümdeki yumurtadan. Çiğniyorken gözlerimi aile bireylerinde gezdirdim. Yanımda Katsuki'nin nişanlısı, onun yanında en başta oturan annem, Katsuki'nin nişanlısının karşısında oturan kız kardeşim Ochako ve onun yanında oturan Katsuki.
"Lisen nasıl gidiyor Ochako?"
"Güzel gidiyor..."
Kızın sesi çok alçak çıkıyor. Üzülüyorum... Ochako iyi bir kız fakat annemin yanında kim mentalini koruyabilir ki? Kahverengi kısa saçları, koyu kahve gözleri var. Orta boylu, benden tabii kısa. Güzel bir yüzü var. Kişiliği değişiyor, bir şey söyleyemem.
Çocukken iyiydi o. Şimdi ise sadece "iyi" gibi davranıyor olabilir.
Zeytini ağzıma attığım sırada Katsuki ile göz göze geldim. Ortam gergindi. Herkes yemeğe odaklanmış gibi görünse de annemin birisine patlaması an meselesiydi. Çünkü o hep kızmak ve birisine kin beslemek için bir neden bulabilirdi. Ve her şeye rağmen Katsuki'yle biz göz gözeyiz.
Annem öksürdü ve odadaki herkesin kanı dondu.
"Hizmetli, sen çıkabilirsin. Çok şanslısın çünkü aptal Izuku suçu üstlendi..."
Michiko kafasını eğip dışarı çıktı. Çıkmadan önce de hafifçe teşekkürlerini sundu anneme. Tch, bu karı teşekkürü hak etmiyor.
"Evet, bir konuyu konuşmak için buraya hepinizi istedim." Bunları söylerken gözleri her birimize teker teker değiyordu. Sofradaki her kişi tüm odağını anneme veriyordu sanki.
Ah, ben hariç. Çok da iplemiyordum. Nasıl olsa, iplemem için kimse beni eğitmedi. Her zaman içimde bir-
"Katsuki'yi vâris olarak belirledim."
Lokmam bağazımda kaldı. Kardeşim Ochako hemen araya dalacak gibi oldu:
"A-ama Izuku abim daha büyü-"
"Umrumda değil. Katsuki her yanıyla daha iyi. Daha zeki, daha yakışıklı, daha yapılı. Anlayacağın, o Izuku'dan daha iyi Ochakocuğum."
Ah, ah, şimdi anladım. Ahhaha! Her şey şimdi anlaşıldı! Beni tam olarak burada, herkesin önünde rencide etmek için çağırdı sofraya! Yoksa onun umrunda mı çocuğu aç kaldı tok kaldı diye!? Siktir, çok sinir bozucu!..
Ben yine farkında vardım.
Haksızlığa tahammül edemiyorum...Söze girdim ben de: "İzninizle, masadan kalkıyorum. Herkese afiyet olsun."
Kimseyi dinlemeden ayrıldım o lanet odadan. Hah, çok da sikimdeydi onun parası.
Kendi odama gidip paltomu aldım. En azından evin bu kısmında kendimi biraz olsun daha iyi hissediyordum. Kapıya çöküp oturdum. Travmam yaklaşıyor gibi geliyor.
Bir süre bazı şeyleri düşünmek istedim ama yüzme bilmeyenler için denize atılmak çok tehlikeli...
Derin bir nefes verdim ve evin dış kapısına doğru ilerledim. Çantamı geçirdim koluma, ardından bahçeye çıktım. Normalde dışarıya çıktığımda etrafa bakınırdım ama şu anda cidden kendimi pek iyi hissetmiyorum ve bir an önce bu evden çıkmak istiyorum, daha fazla onunla aynı havayı solumak istemiyorum.
Hah, bu düşünce bile kusma isteği uyandırıyor bende. Bok gibi hissettiriyor...
Dışarıya çıktığımda mesaim başlamıştı.
...
[678kelime]
? Nasılsınız bebeklerim ?
:) hepinizi cok ozledim (:
Dusuncelerinizi buraya aliyim!
Kendinize çok iyi bakın."Dünü unutun ve bugünü yaşayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız | DekuBaku
De TodoSoğuktu. Ama çoktan donmuş bir zihniyeti hangi kış titretebilirdi, hapsolmuş bir kalbin zincirini hangi soğuk kırabilirdi ki? Titremek için illa soğuk mu gerek insana? Tek bir ağız, dizlerinin bağını çözemez mi? Mesafe için illa şehirler mi girmeli...