Onunla kahve içmeye ikna olduğumda beni bir yere götüreceğini söyledi. Umursamadım. Giderken yolları seyrediyordum, ne güzel görünüyorlar. Her yerde insan, kendi derdince koşuşturuyorlar.
"Hadi gel, burası." Parmağıyla işaret ettiği yere beraber girdik. Öylece bakınıyordum, başka bir şey yaptığım yoktu. Yol boyunca sessizdim.
Uzun yolculuklar hiçbir zaman bana göre olmamıştı zaten.
O içeri geçti ve bana oturacağım yeri gösterdi. Ne istiyor diye merak etmiyor değildim. Anlaşılan o ki, hırsız olduğumdan haberdar. Ondan bir şey mi çaldım? Ah, hayır. Onun gibi toplumdan bağımsız birisinden bir şeyler çalsaydım unutmazdım.
Zaten başlıca onu görseydim unutmazdım.
Bu saçlar ve gözlerin rengi herkeste olmaz öyle. Bu boy, bu dış görünüş... Kim bilir, belki onun yakınından bir şey çalmışımdır? Hah, ne trajikomik.
"Kahveler hazır." Ellerindeki fincanları dikkatlice getiriyordu. Misafirperver vatandaşlardan zarar gelir mi? Önümdeki masaya koydu ve karşıma geçti. Yanımızda cam vardı, üst katta bir yerde olduğumuzdan dolayı caddeleri rahatça gözlemleyebiliyorduk. Odada çokça kitap var. Kütüphanesi var bu elemanın. Ha, kitap kurdu mu yoksa?
"Sağ ol." Gülümsedi: "Ne demek."
Fark ettim ki, tanıştığımızdan beridir bana çok nazik davranıyor. Ne diye? Ne için?
"Sadede gelebiliriz bence." Kahveden yudum aldım, tereddüt etmeksizin. Zehir var mı, yok mu diye yoklamadan.
Ona öyle göründüğünden eminim.
"Ah, hızlısın. Sevdim." O da bir yudum aldı ve boğazından geçtiğini gördüm o yudumun.
"Ne istiyorsun Todoroki?"
"Ah, Shoto diyebilirsin."
"Gerek yok."
"Peki o hâlde. Neden bu kadar soğuksun?" Ben ne diyorum, o ne soruyor... Sabrım tükenecek.
"Bu seni ne kadar ilgilendiriyor?"
"Çok ruhsuzsun." Bak yine. Kalın ses tonumla tehdit edici bir sesle konuştum:
"Kaç kere söylemeliyim? Bu seni ilgile-"
"Benimle çalış."
"Ne?"
Ben daha demin yanlış mı duydum? Ne dedi o? Onunla çalışmamı mı istedi?
"Sende hiç duygu yok mu? Duymadın mı? Bay Ruhsuz'u istiyorum. Benimle çalış marul kafa."
"Neden ki, anlam veremiyorum. Beni hiç tanımıyorsun."
"Hayır, ben senin yeteneklerinin gayet farkındayım."
"Ama ben seninkilerin farkında değilim."
"Hadi ama Bay Ruhsuz! Şu insanları görmüyor musun?" Eliyle yanımızdaki camdan dışarıyı işaret etti. Daha doğrusu caddede yürüyen insanları.
"Onlardan bir şeyler çalmak istemez miydin?"
"İsterdim." Ben yalandan hoşlanmam. Bu yüzden doğruyu söyledim.
"O zaman benimle çalış!"
"Hey, kendim için çalışmak varken neden seninle çalışıyorum?"
"Bilmem, ortak olabiliriz. İlgimi çektin, açık konuşayım. Sana olan her şeyi açıklayayım..." Oturuşunu düzeltti. Gözlerimin içine uzun uzun baktı ve konuşmaya başladı:
"Adamlarımdan birisine görev vermiştim. O önemli bir yüzüğü benim bir tanıdığıma götürecekti. Ama bak sen şu işe. Yüzük çalınmış!"
"Ha? Bunun benimle ne ilgisi var? Her yüzüğü ben mi çalıyorum?"
"O en profesyonel çalışanlarımdan birisiydi. Yani düşürme gibi bir ihtimali yoktu. Çalınabileceğini düşündüm. Bundan kuşkulandığım için her gün o caddelere yanında önemli eşyalar taşıyan adamlarımdan gönderdim. Ve fark ettim ki her üç gün arayla 'o' caddeden birisi değerli eşyalar çalıyor. Hiçbirisi seni fark edememişti. Sen olduğunu anlayamamıştı. Hepsi de işinde ustaydı. Onlara verdiğim tek görev, ellerine verdiğim değerli eşyayı başkasına kaptırmamaktı."
"Belki birisi bilerek kaptırdı?"
"Hayır, Izukucuğum. Onlara dedim ki, eğer kaptırırsanız işinizden olursunuz."
O anda içimde garip bir his hissettim. Birileri benim yüzümden işinden oldu. Birileri...
"Gerçekten işten kovdun mu?"
"Evet, ben sözümde dururum."
"E beni nasıl buldun?"
"Ah, rastgele bir görev için bir çalışanım elmas götürüyordu. Duyduğuma göre birisine çarpmış ve ondan sonra da elindeki çalınmış. Çarptığı kişinin saçları siyah gibiymiş... Ama tamamını görememiş."
Aklıma dank etti. Elmas çaldığım kişiye çarpmıştım gerçekten. Beyefendi gibi de şapkamı çıkarıp eğilerek özür dilemiştim. O zaman görmüş olmalı.
"Seni nasıl bulduğumu sorarsan, şansaydı. Sahilin oraya gidebileceğini söylediler ben de gidebileceğin en ihtimal yerde seni bekledim. Seni bulamamıştım ama sen elindeki elması denize fırlattığında gözlerime iliştin. Saçların siyah falan değildi. İlk defa senin gibi birisini görmüştüm. Benim gözlerim siyah saçlıları tararken sen 'ben buradayım' der gibisinden o elması denize fırlattın ve başladı hikayemiz."
Kalbim bir başka çarpmaya başladı.
...
[604kelime]
Nasılsınız değerlilerim?
Bölüm nasıldı :)
Dusunceleriniz->"İnsanlar nasıl yaptığına bakmaz,
ne yaptığına bakar."
(Yazar-sama)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız | DekuBaku
RandomSoğuktu. Ama çoktan donmuş bir zihniyeti hangi kış titretebilirdi, hapsolmuş bir kalbin zincirini hangi soğuk kırabilirdi ki? Titremek için illa soğuk mu gerek insana? Tek bir ağız, dizlerinin bağını çözemez mi? Mesafe için illa şehirler mi girmeli...