Evin içine hapsolmuş bir çocuğum ben, Izuku isimli birisinden ibaretim.
..
Evin hasta odasında bulunuyordum. Dünden kalan yaralarımı sarıyordum çünkü sardığım bezler çoktan bulanmıştı koyu kan rengine. Ben de yenilerini sarmakla uğraşıyordum.
Kendimi üzgün hissediyorum, yorgun ve bitkin. Aynı zamanda mutlu olmak için neden arıyorum kendime. Niçin olduğu muamma...
Tuvalet ihtiyacı hissettiğimde yaptığım işi bıraktım. Zaten beceriksizim, annemin dediği gibi. Sıradan bir sargıyı bile saramıyorum. Aptal bir çocuğum yalnızca...
Lavaboya gittim ve kapıyı kilitledim. Karnıma yediğim tekme yüzünden oluşan acının geçmeye niyeti yok gibi görünüyor. Eşofmanımı indirdiğimde gözlerime beyaz tenimde belirginleşen morluklar ilişti. Dizlerimde de vardı... Tüm altımı çıkardım, iç çamaşırım dışında. Bütün bedenimi saran izlere baktım; kimisi geçici, kimisi kalıcı. Onlara baktıkça gözlerim doldu, kendimi tutamaz oldum. Bozuk olan moralim tamamen altüst olmuştu. Soluklarım hızlandı ve ben sesimi çıkarmamak için farklı yöntemler deniyordum.
Tuvalette ağlayan bir bebeği kimse sevmez. Hele ki o kişi Izuku ise.
Nefesimi tutmaya başladım ama zorlandım ve hıçkırıklarım boğazıma takıldı. Sesimin çıkmaması için bu sefer dudaklarımı dişledim hatta ve hatta elimi ısırdım.
Bacaklarımdaki morluklarla yalnız başımaydım. Üzerimdeki baskı lavabodayken bile devam ediyordu ve bu beni tüketiyordu artık... Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
Tir tir titreyen elimi bacağımdaki morluğa değdirdim. Hafifçe okşamaya başladım, ilgi duyarsa geçer belki değil mi?
Güya anne öpücüğü etkisi diye bir şeyler geveliyorlar masallarda, tabii onlar tek tük hayal gücünden başka bir şey değiller. Anne öpücüğünü bilmem ama anne elini çok yakından tanırım. Kendisi, benim bacağımdaki bu yaraları oluşturdu. Öpse geçer miydi bilinmez lakin öpmesini de istemem.
Bu bana yeter, istemem. Kendi kendime iyiyim, ona gereksinim duymuyorum. Ben onun kucağını arzuladığım zaman o bana dikenli yapraklarını değdirdi; yaktı canımı, incitti gönlümü, bulandırdı aklımı, doldurdu gözümü. İyilik namına tek bir şey bile görmedim ben ondan.
Oysaki öyle ihtiyacım vardı ki bir zamanlar... Öyle isterdim ki birkaç iltifat, biraz övgü, azıcık şefkat, narin eller, sevgi dolu sözcükler, dürüst hisler... Ama hiçbir zaman sahip olamadık o türden şeylere. Neredeymiş yürekle yapılmış yemekler, uyurken okunan hikayeler?
Bazen bazı şeyleri kafamızda kurarız. Orada doğar ve orada ölür. Hayaldir, fazlası değil. Öylesine akla gelen bir düşünceden ibarettir.
Bazen de hayal kırıklığıdır. Hüzündür, kederdir, yalnızlıktır...
Bunlar önemli mi ki?..
Oturduğum yerden kalktım ne kadar zorlansam da. Kimse görmeyecek nasıl olsa. Nasıl yaptığıma bakmayacaklar.
Sanki tüm gözler üzerimde ve hata yapmamı bekliyor. Sanki işte... Bacaklarımdaki acı canımı yakmaya devam etti. Lavabo ihtiyacımı giderip kendimi oradan attım. Çıkmadan önce iyi göründüğümden emin oldum.
Aklımdan gitmiyordu çünkü onun söylediği: "Duygularını belli etmeyeceksin, gözlerinde en ufak bir his görmeyeceğim, ellerinde titreme, tüylerinde dikenlenme. İstemiyorum senin duygularını göstermeni. Ola ki elimde ölürsün falan, uğraşamam.".
Her zaman saklıyordum içimdeki gerçekleri. Yalandan biriymişim gibi davranıyordum.
Kim olduğumu unuttum bir süre sonra.
Her yediğim dayakta benliğimi kaybediyormuşum gibi hissettim. Tek bildiğim annemden ölesiye nefret ettiğimdi. Kacchan diye birisi vardı, o gün o kapıdan çıktığından beridir bana iyi davrandığını görmedim.
Anladı o da benim yaratık olduğumu. Annem bana bu yüzden böyle sesleniyor.
"Yaratık," diyor sanki kalpsiz davranan benmişim gibi. Merhamet yoksunu, vicdansız, gaddar olan benmişim gibi...
Hayır, hayır, hayır, hayır! Ben yaratık değilim! Olamam! Değilim, hayır! İstemem! Ben istemem kimseyi!
İstemem, istemem! Uzaklaşın benden, hepiniz! İstemem sizi, söylediklerinizi! İstemem beni görmezden gelmenizi, bana çöpmüşüm gibi davranmanızı! Hayır, istemem! Yaratık değilim, yanılıyor o! Yanılıyor, yanılıyor, yanılıyor! İstemem onu! Ağlarım da istemem, ölürüm de istemem!
Koşarak gittim odama. Nefeslerim daha da hızlanıyor, vücudum beni dinlemiyordu. Üzerime bir şey geçirmeden evin dış kapısına doğru koştum. Bacaklarım acısa da ben ayaklarım kopana kadar koşmaya kararlı gibiydim.
Dışarı çıkıp caddelerde koşmaya başladım. Başım dönüyor, nerede olduğumu kestiremiyordum. Gözlerim kararıyordu.
"Yaratıksın sen, Allah senin belanı versin."
İstemem, hayır! Hayır, hayır, hayır!
Boğazım düğümlenmeye başlıyordu ve ben koşmaya devam ediyordum. Bir caddeye girdim, dopdoluydu. Ufak boyunla görünmüyordum bile. Hayalet misali dolaşıyordum etrafta.
Çöp olmaktan daha iyi hissettiriyordu en azından!
Gözlerimden yaşlar akıyor ve yere damlıyordu, ben kendimi kaybediyordum. İnsanlar bana çarpıyor, ardından bir hiçmişim gibi arkalarına bile bakmadan yollarına devam ediyorlar.
İstemem! Beni de görün! Buradayım! Lanet olsun, lanet olsun! İstemem!
Küçük ellerimi bana çarpanların ceplerine attım. Elime ilk geleni kaptım. Kuruş kuruş paralar. Kendi cebime soktum.
"Lanet olsun bu insanlara,
Onlar masumun ruhunu görmezler!
Aynılarını onlara yaptığında da,
Sana utanmadan "yaratık" derler!"Düşündüm ve düşündüm. Aklımda kelimeler fırtınası vardı. Kendime ifade edememem yüzünden her zaman içimde patlamalar yaşadım.
İstemem kimsenin pis parasını! İsterim anlamanızı, sadece konuşup anlaşmayı... Görün isterim beni! Ben de buradayım! Ben de sizim! Ben de sizdenim! Ben de insanım, yaratık değilim ben!
Ben...
Ben kimim?
Sadece bir eve hapsolmuş çocuk olan Izuku isimli birinden mi ibaretim?
...
[733kelime]
Evet arkadaslar bazen kelimelerin arkasinda yasanmislik vardir deyip gidiyorum.
Hoscakalin
Kendinize de cok dikkat edinSiz ozelsiniz.
Sevgilerle, yazar kacar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız | DekuBaku
RastgeleSoğuktu. Ama çoktan donmuş bir zihniyeti hangi kış titretebilirdi, hapsolmuş bir kalbin zincirini hangi soğuk kırabilirdi ki? Titremek için illa soğuk mu gerek insana? Tek bir ağız, dizlerinin bağını çözemez mi? Mesafe için illa şehirler mi girmeli...