2. BÖLÜM

229 44 54
                                    

2. BÖLÜM
Melodi, Eslem'in ardından şirketin en alt katına, arşiv odalarının olduğu bölüme indi. İnerken de XYZ'nin gönderdiği mesaja bir kez daha baktı. Adam cevap vermesinden yüz bularak ileri gitse de Melodi ona hak ettiği cevabı vermişti.

Kendi bölümü ile alakalı odaya geldiğinde bir mesaj iletisi duyuldu. Adama akılsız ve şuursuz dedikten sonra ne cevap yazdı şimdi gerçekten merak etmişti. Yeni kapattığı ekranı açtı. Nedense, mesaj okumak şu an arşivde dosya incelemekten daha cazipti.

XYZ
Ben kendi içimde bir kıyamet kopardım. Bu saatten sonra ne yanmaktan ne de yakmaktan korkarım. Unutmadan şuurum da aklımda yerinde, ceza ehliyetim olduğunun bilincindeyim.

Melodi mesajı iki kez okudu. Adam onu açık açık tehdit ediyordu. Nedense içinde tuhaf bir his vardı. Korku mu yoksa acı mı bilemedi. Adı yok gibiydi. İçinde güçlü bir şey vardı o da karşısındaki adama haddini bildirme isteğiydi. Ve bunu bastırmakta güçlük çekiyordu.

Klavyeyi açtı, kısa bir süre üzerinde elini gezdirdi. "Basit sabah mesajları ve sıradan iyi geceler mesajlarına karşılık bulamayınca işi zora koşmaya mı karar verdin? Boşa çabalama, bu da işe yaramayacak." Mesajı okuyup göndere bastı. Çok geçmeden yazıyor iletisi göründü. Ardından da mesaj geldi.

XYZ
Ben içimden geleni de yaptım, elimden geleni de. Ama sen ikisinde de olmamayı tercih ettin. Şimdi...

'Şimdi...' de ne demekti? O küçücük beyniyle neyi ima ediyordu ki? Merakına yeni düşerek "Şimdi, derken?" yazdı ve gönderdi. Ama XYZ çevrimdışı oldu. Melodi ise kafasındaki soru işaretiyle odadaki dosyaların arasına daldı.

Aradan kaç saat geçti henüz bilmezken karnındaki açlığı artık bastıramayacağını anladı. Telefonu bıraktığı raftan aldı. Saat on iki buçuktu. Ayrıca mesaj filan da yoktu. Üç saatte sadece bir dosyaya bakabilmişti. O da firmanın yalnızca bir  aylık verileriydi. Rakamlar göz yakarken bu paraların döndüğü tasarımları incelemeyi ihmal etmedi. Mücevherler gerçekten muhteşem görünüyordu. Aralarında siyah elmasla yapılan tasarımlar bile vardı. Dünyadaki o, takıları takan şanslı kadınları düşündü. Acaba mutlu muydular?

Bu düşüncelerle arşivden çıktı ve ilk gün geldiğinde gördüğü kantin katına çıktı. Arşivin bir üstüydü. İki kat da girişin altında kalıyordu. Arşiv bölümü kasvetli olsa da kantin bölümü öyle değildi. İçeride bir kafe bir de restoran vardı. Restoranın da kafenin de teras kısmı iç açıcı İstanbul manzarasını karşılıyordu. Kış olduğu için terasta masalar yoktu. Henüz yağmış olan kar orayı doldurmuştu. İçinde oraya çıkıp kar topu oynama isteği vardı ama bunu bastırdı. Karı ve kayak yapmayı severdi. Maceracı ruhu her zaman annesine benzemişti. Abisi ve ablası her ne kadar babasıysa o da tamamıyla annesiydi. Kendilerine en yakın yer Kartepe'ydi. Bazı hafta sonları oraya gittiği olmuştu. Belki de bu hafta gitse iyi olurdu. Ama cebinde yalnızca babasının verdiği üç beş lira vardı. Bunu yapması mümkün değildi. Önce çalışmak zorundaydı. Bu fikirden hiç hoşlanmadı, hayatı yaşamak istiyordu. Ama şartlar esir olmadan yasamaya elverişli değildi.

Manzaraya karşı oturup sıcak bir kahve içti. Ardından da bir kahve alıp terasa çıktı. Hava bayağı soğuktu, üzerinde bir şey olmadığı için çok durmasa da bir kahve içecek kadar durdu. Kahvenin dumanı kendi nefesine karışırken karlı İstanbul manzarasına doğru fincanın fotoğrafını çekti.

Sayfasına girdi, fotoğrafı ekleyip altına da 'Bazen sadece dumanı üzerinde tüten bir kahve huzurun adı olabilir. Peki ya sizin hissettiğiniz huzurun adı nedir?' yazıp paylaştı.

Tekrar arşiv odasına inerken telefonuna gelen ileti ile dikkatini ekrana verdi. Yazan abisiydi. Oyalanmadan eve gelmesini söyleyen kısa bir not bırakmıştı. XYZ'den ise hiçbir emare yoktu. Bu kadar zor bir soru mu sormuştu da cevap alamamıştı yoksa o, cevap vermeye tenezzül mü etmemişti. Şimdi derken ne demek istediğini gerçekten merak etmişti.

Kusursuz Tanışma - Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin