10. İlk Cinayet

34 4 0
                                    

Neyseki eli göğsüme değmeden ayağa kalkmayı başarabilmiştim.

"Şey burayı toplayayayım da öyle otururuz hem şarap bitiyor."

İyi kaçtım ya. O anda telefonuma bir mesaj geldi

Asım Bey: İyi misin bir sorun yok ya?

Ben: Herşey kontrolüm altında.

Neyseki herşey istediğim gibi ilerliyordu. Dolabını açtım ve bulduğum Absenti getirdim. Galip şarapla yetinmemiş bulduğum absenti de içiyordu.  Galip yanıma oturdu. Beni koltuğunun altına aldı tekrar. Ne kadar kaçsam da yine aynı noktaya dönüyordum. Kulağımdan öpmeye başladı.

"Galip şey, buz. Buz getirir misin?"

"Şimdi mi?"

"Evet. Hem senin çalışanın yok mu?"

"Hepsine izin verdim bu gece?"

Gözlerime şuh bir bakış yerleştirerek Galip'e baktım.

"Hepsine mi?"

"Evet sadece kapıda 2 güvenlik var. Rahat edebilirsin yani. Bu gece burada kal Şimal. Ne dersin?"

"Peki, madem çok ısrar ediyorsun."

Galip buz almaya gittiğinde yalnız kaldım. Elimdeki ilaç şişesinden birkaç damla onun içkisine damlattım. Sonra da çantama sakladığım ses kayıt cihazını sehpanın altına yerleştirdim.

10-15 dakika sonra Galip'in uykusu gelmeye başlamıştı yine de içmeye devam ediyordu. Şükür ki, bir süre sonra başı koltuğa düştü. Hemen önündeki birkaç içki şişesini alıp lavaboya döküp tekrar sehpaya koydum. Aşağı katlara inip bilgisayar odasını aradım. Bulduğumda, evin neresinde kamera var diye kontrol ettim. Bahçede de kuyunun olduğu yeri gören bir kamera yoktu. Kameralar daha çok dışarıdan gelen tehlikeleri görmek için konuşlanmıştı. İçeride kamera olmaması da işime geliyordu doğrusu. Ayrıca da adamın günahını almıştım. Yatak odasında kamera olduğunu düşünmüştüm yanılmışım. Belki de bu işleri babası ölünce bıraktı.

Giderken telefonum elimden kaydı ve odanın sağ kenarındaki duvarın dibine düştü. Telefonu almak için eğildiğimde kafamı duvara asılı olan uzun tabloya çarptım. Tabloya sert bir şekilde çarpmamla, odada gizli bir kapı açıldı.

"Allah kahretsin burası ne böyle!"

Hemen Asım Abi'nin WhatsApp'ına çektiğim fotoğrafları gönderdim. İçeride bir bilgisayar daha vardı ve oradan yatak odası çift taraflı görünüyordu. "Allah seni kahretsin pis şerefsiz!" Odada bir sürü usb bellek, cd, hatta kaset bile vardı. Ayrıca bir sürü fotoğraf. Bir çok belge... Orayı kapatıp çantamı da alıp evden ayrıldım. Kuyuya doğru ilerledim. Etrafta kimsecikler yoktu. Kuyunun kapağını zor bir şekilde, biraz da sesli bir şekilde açtım. Allah'tan şuan evde kimse yoktu. Dışarıda da zaten bir sürü gürültü vardı. Sonuçta orası cadde üzeri bir ev. Dışarısı gürültülü. Evin dışındaki güvenliklerin benim çıkaracağım gürültüyü duyabileceğini sanmıyorum.

Kuyunun kapağını zor bela açtığımda, içerisinden çok ağır kokular yayılmaya başladı. Kapağın altındaki en yakın tuğlalardan hareket eden var mı diye baktım, neyseki çok geçmeden hareket eden bir tuğla bulmuştum. Poşete sarılı bir defter buldum. Doğru yere bakmışım tam da koyduğum yerdeydi. İçine dahi bakmadan alıp çantama attım. Sonra elimdeki telefonun fenerini açarak bu ağır kokuya neyin sebep olduğu konusunda araştırmama başladım.

Zaten ne gelirse insan oğlunun başına meraktan gelirmiş ya!

"Aman Allah'ım! Onlar ceset mi?"

"Kim var orada?"

Yakalanmıştım. Güvenliklerden Feyyaz, beni yakalamıştı. Saklanmak birşeye yaramazdı. Kim olduğumu farketti.

Onu görünce kapıya doğru koşmayı düşündüm. Hayır aptallığa bakar mısın? Diğer güvenlik kapının dışında zaten! Bu yüzden olduğum yerde donakaldım.

"Bak ben birşey görmedim. Kimseye birşey söylemem."

Adam üzerime yürüyüp boğazıma sarılmıştı. Saliseler içinde olmuştu herşey.

Sırtımı kuyuya doğru yasladı. Beni kuyuya doğru itiyordu. Galip'in iti, sağ kolu...

"Sen polis misin?"

"Saçmalama değilim. Bırak beni kimseye birşey söylemem. Gerçekten."

"Değilsen kuyuyu nereden biliyorsun?"

"Denk geldim."

"Galip Abi'me söyledim. Bu kızın işini çabucak bitir dedim. Ama o, şantajı bile umursamadı. Tek derdi uçkuruydu. Seni o gece sikebilseydi bunlar olmayacaktı."

Feyyaz, boğazıma gittikçe daha fazla abanıyordu. O boğazıma abanırken beni iyice kuyuya sarkıtmiştı. Belki de birazdan kuyuya düşecek ve yine ölecektim. Acaba bu sefer öldükten sonra tekrar doğacak mıydım?

O an aklıma Okşan'ın tecavüze uğrarken boğularak öldüğü geldi. Sonra da Göbekli Tepe'nin koruyucusu Asral'ın da boğularak öldüğü. Yine boğularak ölüyordum.

Birden içimde farklı bir güç belirdi. Feyyaz'ın güçlü ellerini bir çırpıda üzerimden çekip onu da ittim.

"Sen kesin polissin, başka türlü bu kadar güçlü olman imkansız. Kaltağa bak sen. Biz de karıya yenilecek göz var mı lan!"

Feyyaz yerden kalkıp yine üzerime yürüdü. Ona istemsizce bir tekme attım. Sanki vücudum ne yapacağını biliyordu. Adam tekrar ayağa kalktı. Belindeki silahı bana doğrulttu. Hemen yumruğumu bileğine vurup silahın düşmesini sağladım. Onunla yaşadığımız arbede sonrası, beni kuyuya tekrar yaslamayı başardı. Boğazımı tekrar sıkmaya başladı. Fakat ben de güçlüydüm. Bugüne kadar hiçbir canlıyı incitmeyen ben, bir anda Asral'ın gücüne kavuşmuştum. Ani bir çeviklikle kendimi kuyudan uzaklaştırmayı basarsam da üzerime gelen Feyyaz'a olanca gücümle bir tekme savurdum. Feyyaz'a tekmeyi o, kuyu tarafındayken atmıştım. Feyyaz kuyuya düşmüştü. Kuyu derindi ve içinde de fazla su yoktu yani büyük ihtimal düştüğü gibi ölmüştü.

Allah'ım katil olmuştum. Kaderimde birini öldürmek de varmış!

Şuan karşımda iki seçenek vardı. Ya polise gidip katil olduğumu söyleyecektim ya da kuyuyu kapatıp herşeyi soğukkanlılıkla sineye çekecektim.

Reenkarnasyon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin