Kendime geldiğimde bir oteldeydim. Balo gibi birşey tertip ediliyor olsa gerek. Burası neresi acaba? Çevremdekiler aristokratlar gibiler... Üstelik hepsi ingilizce konuşuyor. Sanırım bu sefer İngiltere'deyim. Telaşlı telaşlı etrafı izlememi bir asker bozdu. Askeri uniforma giyen bir adam "Julide Hanımcığım. Sizi beklettigim için özürdilerim lakin bu dansı bana lutfederseniz çok bedbaht olacağım."
Bu adam Türkçe konuşuyordu. Burası yine mi Osmanlı yoksa? Adı ne bunun şimdi. Hala hiçbir şey gelmiyir aklıma.
"Hay hay!"
Ellerimi adamın omzuna nazikçe yerleştirip fazla temas etmemeye çalışarak dansa başladık.
"Bugün de çok güzelsiniz Jülide. Kostantiniyye'yi alınca Afife ile evleneceğim. Siz de bizimle İngiltere'ye gelmeyi kabul ederseniz Afife de sevinir, ve yalnız kalmamış olur."
O anda herşey aydınlandı. Bu adam kuzenim Afife'nin sevgilisiydi. Afife yalnız dışarı çıkamadığı için beni yanında götüre götüre bu adamla yasak bir ilişkim olmuştu. Ben Afife'yi çok kıskanmıştım. Bu hayattaki sınavım da bu olsa gerek... Yaşadığım muhitte ingilizlerle evlenmek kıskanılacak birşeydi. Üstelik Afife'nin annesi vardı. Zengindi. Tek çocuktu. Herşey ona kalacaktı. Ama benim annem beni doğururken ölmüştü. Babam da eniştemin vefatından sonra dul kalam halamı ve Afife'yi bizim köşke yerleştirmişti. Afife ile birlikte büyüsek de hep bir annenin özlemini çektim. Babam devlet adamı olduğu için çoğunlukla onu görmezdim. Babam 1909'da 31 Mart ayaklanması sırasında öldü. O öldükten sonra, köşk bir şekilde halama kaldı. Bense bir besleme gibi yanında yaşamaya devam ettim. Hala köşkün halama nasıl kaldığını anlayamıyorum da neyse... Bu yüzden Afife'yi kıskanıyordum.
Hem Jacob Thomas zaten epey yakışıklı hem de karizmatik bir askerdi. Şuanda ülkemizde de epey sözü geçen biriydi. Bu yüzden olsa gerek. Adam beni Afife'nin peşinde kuma olarak alıyor. Ben de bundan mutlu oluyordum. Canım Afife'nin ise bunlardan hiç mi hiç haberi yoktu. Hatta onunla değil de benimle evlensin diye bakireliğimi dahi vermiştim ona ama onun kararı değişmemişti. Yine de teselli için beni daha çok sevdiğini, Afife'yi sevmediğini fakat yine de halamın itibarından yararlanmak istediğini söylemişti. Babam öldükten sonra, babamın devlete sadakatinden dolayı Padişah bana, dolayısıyla halama, büyükçe araziler vermiş ve halama maaş bağlamıştı. Üstüne, elini ondan çekmemiş, tertip ettiği cemiyetlere onu davet etmeye devam etmişti. Bu yüzden halam hanedanın peşinde olan itibarlı biriydi.
Dansı bitirirken elimi öptü bir beyefendi gibi. Öptüğü elime bir anahtar bıraktı.
"10 dakika sonra gel Jülide."
Adam elime birşey sıkıştırınca arkamda duran Afife'ye baktım. Komutanların eşleriyle muhabbet ederek gülüp eğleniyordu. Ona farkettirmeden elimi açtım. Otel odası anahtarıydı bu. Üzerinde 203 yazıyordu. Mr. Thomas'a baktım. O da askerlerle gülüşüyordu.
Hemen saklana saklana ikinci kata çıktım. Elimdeki anahtarla kapıyı açıp içeri girdim. Bulabildiğim bütün belgelere baktım. Çünkü aklıma belki İstanbul'un işgalini durdurabilir miyim sorusu gelmişti. Madem onların içindeydim, bir işe yarasın değil mi?
Evet birkaç belge bulmuştum. Bunlar silah depolarının yerleriydi sanırım. Hemen depoların adlarını aklıma kazıdım. Herşeyi olduğu gibi yerine bıraktım. İşim bittiğinde kapıda ayak sesleri duyuyordum. Kapı açıldı ve Mr. Thomas geldi. Kapıyı usulca kapatarak,
"Oo Darling! Seni ne kadar özledim bilemezsin!" diyerek bana sarıldı. Seni ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsin."
Eyvah ben bu adamla bu gece, bu odada? Hayır olamaz. O anda dışarıdan sesler duyuluyordu. Neyseki birileri imdadıma yetişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reenkarnasyon
Tâm linhBazı ruhlar özel ruhlardır. 7 günah ile sınanıp her seferinde farklı hayat yaşarlar. Şimal'in Asral olarak Göbekli Tepe'de başlayan hayatı; Julia, Celine, Elay, Jülide ve Okşan olarak devam etmiştir. Son hayatında ise Şimal olarak ya ödülünü alacak...