Oylamayı unutmayın
9.Bölüm
Davetiyeyi bırakıp binadan dışarı çıktık. Emre'nin arabasına doğru ilerledik, Emre sürücü koltuğuna otururken bende onun yanına oturdum. Emre arabayı sürerken ben de camdan etrafı izliyordum, Gözlerimi Emre'ye çevirdim.
"Yarın düğüne gideceğim, gelecek misin?" diye sordum, söylediklerime anlam veremiyordu, kaşlarını çattı ve soran gözlerle bir yola bir bana bakıyordu.
"Işıl sen emin misin?" dedi.
"Eminim! Eğer gelmek istemezsen anlarım, tek başıma da giderim." dedim.
"Ben..." dedi. "Sana bir şey olmasından korkuyorum sadece. Seninle geleceğim!" diye ekledi.
"Peki." dedim ve etrafı izlemeye devam ettim. Ağaçlar, hayvanlar, gökyüzü, bulutlar, evler, arabalar ve daha sayamayacağım bir sürü görünüyordu camdan.
Ben etrafı izlerken kafeye gelmiştik, Emre arabayı park ettikten sonra ikimiz de arabadan indik ve kafeye girdik. Kafede balkon tarafındaki masalardan boş olanına oturduk. Birkaç dakika sonra garson geldi.
"Ben sade türk kahvesi alayım." dedim, sade olmayan hiçbir kahveyi beğenmiyor, beğenemiyordum.
"Bende orta türk kahvesi alayım." dedi Emre. Garson yanımızdan ayrıldıktan sonra Emre konuşmaya başladı.
"Işıl, sen cidden gidecek misin o düğüne?" dedi.
"Evet, bir sorun mu var?" dedim, bunu hâlâ kabullenememesini anlayamıyordum. Evet, eminim Emre! Kaç kez daha soracaksın ciddiyim, eminim, o düğüne gideceğim!
"Peki, bir sorun yok." dedi ve etrafı izlemeye başladı.
"Gelmek istemezsen, anlarım." dedim kaşlarını çatıp bana döndü.
"Sen gidiyorsan, ben de geliyorum!" dedi, gülümsedim. "Ayrıca, kırmızı sana çok yakışmış!" dedi, utandım teşekkür edip gözlerimi etrafta gezdirdim. Üzerimde kırmızı bir crop, altımda ise siyah bir pantolon vardı.
İkimiz de biraz etrafı izledik, sessizlik oluştu kafede, tüm müşteriler susmuştu sanki. Garson geldi, siparişlerimizi verdi ve "Afiyet olsun!" diyerek yanımızdan ayrıldı. Yavaş yavaş kahvemden birkaç yudum aldım, o an ikimiz de konuşmuyorduk, ikimizi bırak, direkt tüm dünya susmuştu.
Evet, o düğüne gidecektim ama nasıl gidecektim? Ne yapacaktım? Ne söyleyecektim? Bunların hepsine birer birer cevap vermem gerekiyordu. Hepsi cevabını bekleyen birer soruydu ve bu soruları yanıtlamam için yirmi dört saatten az bir vaktim vardı, kafamın içinde bu soruları cevaplamaya başladım. Nasıl gideceğimi, ne giyeceğimi eve gidince hazırlarım, ne yapacağımı ve ne söyleceğimi ise orada düşünürüm, doğaçlama daha iyi oluyor.
Bunları düşünürken kahvemi bitirmiştim, Emre'de kahvesini bitirdiği için hesabı ödeyip kafeden kalktık. Emre, arabanın sürücü koltuğuna, ben ise onun yanına oturdum, Emre ben koltuğa otururken arabanın radyosundan şarkı açıyordu. Ben de koltuğa oturduktan sonra arabayı çalıştırıp eve doğru sürmeye başladı.
"Bilmem kaç yüz kişi içinden, gördüm deli gözlerini birden." diyordu şarkının sözleri, bu şarkı, bana Emre ile tanıştığımız anı hatırlatıyordu, sadece Emre de değil, hepsiyle. Emre ile bir okul günü, okulun verdiği bir konserde göz göze gelerek tanıştık. Ben onun gözlerinde kendimi, o benim gözlerimde kendini görmüştü. Tanışmak elde değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufak Bir Suçlama •TAMAMLANDI•
Random21 yaşındaki Işıl Karahan, bir gün arkadaşının ölümünden sorumlu tutuldu. Hakim Bey, 10 yıl hapis cezası verdi Işıl'a. Tüm gençliği yanmıştı, anlamı kalmamıştı genç olmanın. Fakat Işıl şanslıydı ki 2. yılda af çıkmıştı. İşte her şey af çıkmasından...