•Bölüm 23•

15 8 0
                                    

Oylamayı unutmayın.

23. Bölüm

Tolga, Emre ve beni oturma odasında bir başına bırakıp oturduğu yerden kalktığı gibi koridora çıktı ve kapıyı açtı. İki tane adam Tolga ile konuşmak istiyordu, adamlar bizi görmüş olmalı ki, dışarıda konuşmak istediklerini dile getirdiler. Yüzlerine dikkatli bir şekilde baktığımda sabah ki adamlar olduğunu anladım. Bizim de Tolga'nın evindeki işimiz bitmişti, bu nedenle fazla zaman kaybetmeden Tolga'ya da haber verip evden ayrıldık. Arabanın yanına geldiğimizde Emre sürücü koltuğuna geçti, ben de hızlı adımlarla Emre'nin yanına oturdum. Arabayı eve doğru sürmeye başlarken aynı zamanda konuşmaya da başlamıştık.

"Bir şey bulabildin mi?" diye sordu Emre gözlerini yoldan ayırmadan.

"Yok." dedim, o güne dair hiçbir görüntü bulamamıştım. "Hiçbir şey bulamadım, işin garip tarafı şu, görüntüler silinmiş!" dediğimde kaşları çatılmıştı.

"O silmiş olabilir mi peki?" diye sordu, bende emin değildim bu sorunun cevabından. Bu kadar mı profesyoneldi bu konuda? Bizim bakacağımızı anlayıp silmiş miydi tüm görüntüleri?

"Bilmiyorum." dedim, gerçekten beynim durmuş çalışmamak için firar ediyordu resmen, hiçbir şeyi anlamıyordum ve bilmiyordum. Emre başını anlamış bir şekilde, bir aşağı bir yukarı salladığı zaman susmaya başlamıştık. Susmuştuk ama ben onu duyuruyordum, 'Nasıl olabilir, nasıl bunları düşünürüz, biz genciz ama ben kendimi genç gibi hissetmiyorum, yirmi dört yaşındayız biz, sadece yirmi dört yaşında...' diyordu içindeki ses, biz susuyorduk ama içimizdeki sesler susmuyordu, onlar konuşuyorlardı birbileriyle.

Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp camdan etrafı izlemeye başladım. Fakat etrafı izlemiyordum, sadece Emre öyle sanıyordu. Ben dışarıya bakıp şuana kadar yaşadıklarımı izliyordum tekrar. Son üç yıldır yaşadığım her şey film şeridi misali gözlerimin önünden kayıp gidiyordu. Asya'nın ölüm anı, benim suçsuz yere suçlandığım, hapise girdiğim an, Tolga'nın evindeki Buse, Danla'nın ölümü, Emre'nin bana ettiği çıkma teklifi, Emre'nin kolundaki dövme, Esra'nın kaçırılma anı, Esra'yı kurtarışımız...

Evet, dövmeyi yeni hatırlıyorum, hemen Emre'ye dönüp hevesli hevesli konuşmaya başladım.

"Emre kolundaki dövme ne?" Öyle hevesli sormuştum ki, Emre'nin ödü kopmuştu.

"Hangisi?" Hangisi... Emre'de sadece bir tane dövme vardı ama hangisi diye soruyordu, işte bu aralar bu kadar dalgındık ikimizde.

"Hangisi?" Emre'nin sorusunu tekrarlayınca bu sefer anlamıştı.

"Ha, benim dövmem." dedi, bazen gerçekten Emre'ye jeton sonradan düşüyordu.

"Evet, o dövme. O sadece sıradan bir çizgiden ibaret değildi değil mi?" dedim.

"Evet... O, senin baş harfin. "  Söylediği şey ile karnımda kelebeklerin uçtuğunu hissettim ve içimden dedim ki, 'Bu kez doğru kişiyi buldum!'

Utanmıştım, bu yüzden pek konuşmamış, tekrar etrafı izlemeye başlamıştım.

"Işıl, inmeyecek misin?" Emre'nin söylediği cümle ile etrafı izlemeyi bıraktım. Gelmiştik ve sanırım Emre benim inmemi bekliyordu en az beş dakikadır.

"Duymamışım." dedim ve kapıyı açıp arabadan indim.

"Etrafı izliyordun ve durduğumuzu görmedin mi?" dedi Emre gülerek. Gözlerimi devirdim, "Evet, görmemişim. Sen vücudunda tek dövme olmasına rağmen hangi dövmemi diye sorarken oluyordu." Bu sefer göz deviren Emre oldu.

Ufak Bir Suçlama •TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin