Oylamayı unutmayın
18. Bölüm
On dakikanın sonunda nihayet sessiz bir yolculuk sona ermiş, eve varmıştık. Arabadan inip eve girince aklımda hâlâ Buse'nin söyleyecekleri vardı. Emre için konu ne kadar kapansa da benim için önemliydi, beynimde duran bu soru ile odama girdim. Acaba Buse bana ne diyecek?
Odamın kapısını ardımdan kapattıktan sonra dolabımın önüne geçip kulplar yardımıyla dolabı açtım. Lacivert, saten pijamamı üzerime geçirdikten sonra makyajımı silip Emre'nin yanına gittim.
"Emre ya..." dedim Emre'nin karşısındaki, tekli koltuğa otururken. O sırada Emre'nin gözleri televizyondan ayrılıp benim gözlerimi bulmuştu.
"Efendim?" dedi.
"Sence Buse bana ne söyleyecekti?" diye sordum.
"Boş boş konuşacaktı bence, takma kafana." dedi samimi bir şekilde gülümserken. Emre yine umursamıyordu, her zaman olduğu gibi... Emre'ye gülümseyip oturduğum koltuktan kalktım ve odama gitmek üzere yürümeye başladım. Odama girip kapının aralık kısmından başımı uzattım.
"İyi geceler!" diye bağırdım Emre'de bana karşılık verince odamın kapısını kapattım. Makyajımı çıkartıp yatağıma uzandım, gözlerimi kapattıktan sonra yine o soru geldi aklıma. 'Buse bana ne diyecek?'
Sabah güneş tam tepedeyken, alarmımın belki de yirminci çalışında gözlerimi araladım. Dün oldukça yorulmuştum ve bugün biraz, hatta doğruyu söylemek gerekirse bayağı geç uyanmıştım. Aklımdaki çelişki ile biraz duraksadım yatağımda, Buse'yi dinlemeli miyim?
Aslında dinlemek istiyordum fakat Emre'nin bana engel olacağını iyi biliyordum. Hızlı bir karardan sonra yatağımdan kalktım, gideceğim! Görüşmeme izin vermeleri için dua ederken dolabımdan çıkarttığım kırmızı dokuma kazağımı üzerime geçirdim. Aynı hız ile altıma siyah, boyu dizlerimin birkaç santimetre yukarısına gelen bir etek giydim.
Telefonumu elime alıp odamdan çıktım, odamın karşısında olan mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Emre omlet hazırlamaya çalışıyordu, fakat sadece çalışıyordu, başarabildiğinden pek emin değilim. Yarısı yanmış, yarısı çiğ kalmıştı... Henüz bu başarıya nasıl ulaştığını bilmiyorum.
"Oo, uyanmış sonunda Işıl Hazretleri!" dedi elindeki yemek kaşığı ile omleti karıştırırken. Şey, omletin yarısını ocağa mı dökmüştü o? Kesinlikle ders alması gerekiyordu.
"Sana da günaydın Esra Hanım!" dedim, gülmeye başlarken. "Ben karakola gideceğim bugün, geliyor musun?" dediğimde yüzü ciddiyete büründü. Derin bir iç çekti, büyük ihtimalle itiraz etmek istiyordu fakat kabul etmeyeceğimi bildiği için başını onaylar bir şekilde salladı.
Artık omleti yapamayacağına emin olduğumda iyice yanına yanaştım.
"Yardım ister misin?" dedim elindeki kaşığı yavaşça kendi elime alırken. Yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi Emre.
"Peki, olur..." dedi yüzündeki hafif gülümsemeyi bozmadan. Yanımdan gidip sandalyeye otururdu, ben çığlık atana dek.
"Ne var be?" dedi oturduğu sandalyeden hızla ayağa kalkarken.
"Oturma!" dedim yanımda duran Emre'nin gözlerine saniyelik bir bakış atarken. "Bardakları falan koy." diye devam ettim.
"Bu muydu?" dedi Emre anlamaz bir ifade ile. "Evet, çok önemli bu!" dedim. Bardak dolabından bardakları almaya başlarken ben de omleti hazırlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufak Bir Suçlama •TAMAMLANDI•
Acak21 yaşındaki Işıl Karahan, bir gün arkadaşının ölümünden sorumlu tutuldu. Hakim Bey, 10 yıl hapis cezası verdi Işıl'a. Tüm gençliği yanmıştı, anlamı kalmamıştı genç olmanın. Fakat Işıl şanslıydı ki 2. yılda af çıkmıştı. İşte her şey af çıkmasından...