Herkese merhabalar.
Bütün gün çok tatlı doğum günü mesajları aldım sizlerden . Bunun için sizlere çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. ❤️
Bölüme gelecek olursak eğer kağıt üzerinde 21k uzunluğunda bir bölümdü. Lakin sınava 1,5 ay kalması sebebiyle sınadan sonraya kadar, alan sınavım Ağustos'ta, bölüm atmamaya karar verdim. Bu süreçte yazmayacağım da. Hal böyleyken sizlere daha fazla mahcup olmamak adına bölümü üçe böldüm ve birer hafta arayla yüklemeye karar verdim. Normalde sizin fikrinizi mutlaka alırım ama bu defalık böyle olması benim için daha uygun. Çünkü aranızda olumsuz konuşmaların dozajını arttıranlar var ve ister istemez etkileniyorum. Aylarca yıllarca bölüm atmamak yerine böyle bir çözüm sanırım daha faydalı olacak.
Öyleyse başlasın gün menülü bölüm sefamız.
Keyifli okumalar dilerim sizlere.
'' Yengeciğim çayın altını kapatayım mı?'' Mutfaktan salona doğru gür bir sesle bağıran Ulaş, bir yandan da elindeki porselen servis tabaklarını dengelemeye çalışıyordu.
''Gerek yok, Ulaş. Makine kendi kendine duruyor zaten. Sen gel yeter.'' dedi Ahu da ayaklarını uzattığı yerden. Eliyle kazağının altından saklanmış karnını kısacık okşadı ve güler bir yüzle yerde puzzle yapmaya çalışan oğluna odaklandı.
''Sevdin mi anneciğim amcanın aldıklarını?'' Ulaş, gelmeden evvel oyuncak dükkanına uğramış ve zaten oyuncak yönünden şanslı olan Atlas'a birkaç tane daha oyuncak almıştı.
''Çok sevdim anne. Amcam normalde güzel şeyler seçemiyordu. Hayret bu sefer becermiş!'' dedi ima dolu bir şekilde.
''Hayret bu sefer becermiş mi? Atlas, oğlum farkında mısın git gide abimin kopyasına dönüşüyorsun. Yavuz Karaca seni görse gözleri dolardı kesin.''
''Herhalde benzeyeceğim, Ulaş.'' dedi Atlas çocukça bir ifadeyle. ''Babam o benim akıllım.'' Puzzle çok uğraştırıcı olduğundan olsa gerek Atlas'ın yorgun yüzüne dışarı sarkmış dili eşlik ediyordu. Birkaç dakika sonra parçalardan birini fırlatıp ayağa kalktı. Hızlıca koltuğa oturduğunda mavi gözlerini kısarak fırlatıp attığı parçaya baktı. Kollarını birbirine bağlayarak küskünce oturduğunda fark edilmediğini zannediyordu ama annesi elbette ki her şeyi görüyordu.
''Ne oldu anneciğim, neden bıraktın oynamayı?'' dedi Ahu anlayışla.
''Sıkıldım anne. Sizinle çay içeceğim. Ama benim çayıma su katalım tamam mı?'' Sıkılmamıştı, zora gelememişti küçük adam ama bunu annesine söyleyip de karizmasını çizdirmeye hiç niyeti yoktu. Ahu ise bıyık altından gülerek başını salladı.
''İyi ki garson falan değilmişim yenge. Tabakları mutfaktan buraya getirene kadar ellerimin titremesinden Parkinson oldum zannettim.'' Geniş tabaklardan birini yengesinin önündeki sehpaya, diğerini ise kendi önündeki sehpaya bırakan Ulaş, çayları da dağıtarak yerine oturdu. Böylelikle yenge- kardeş dertleşmesinin de ilk adımı atılmış oldu.
Porselen tabağın içinde Ahu'nun yaptığı tiramisuya ek olarak yaprak sarması, kahveli kurabiye ve birde Ulaş'ın yaptığı patates salatasından vardı. Ulaş arayıp bu akşam sana gelmek istiyorum dediğinde Ahu gün tabağı menüsü yapmanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ ATLASI
Genel KurguKapak: sırmanur Tam arabama ilerlerken durdum bir anda. Kapıyı açmaya çalışan elim havada kaldığında kırgınlığı üzerime geçirmiştim bir hırka gibi. Dik duruşlu Ahu bir köşeye çekilirken geride sadece çıplak bir ben kalmıştım. '' Asla affetmeyeceğim...