Felix'ten
Dış kapının açılma sesini duyar duymaz koşarak evimizin üst katındaki odama çıktım. Hızla kapıyı arkamdan kilitleyerek sırtımı kapıya yaslayarak yere çöktüm. Yine gelmişti. Yine ve yine.
Korkudan ellerim titriyordu. Kulağım sürekli kapıdaydı. Adım seslerinden üst kata çıktığını anlayabiliyordum. Sesler tam odamın kapısının önünde durmasının ardından sert bir şekilde bir kaç kez vuruldu. İrkilerek yaslandığım kapının önünden kalkıp banyoya koştum. Hemen ardından odanın kapısının kırılma sesi gelmişti.
Banyonun kapısını kilitleyecektim ancak anahtar ben onu çeviremeden yere düştü. Almak için eğilmişken kapı hışımla açıldı ve babam yakamdan tutarak beni duvara fırlattı.
"Benden kurtulabileceğini mi sanıyorsun!" Kendimi zorlayarak doğrulmaya çalışırken babam ensemden tutarak kafamı duvara vurdu. Acıyordu. Ellerimle onu ittirmeye çalıştım ancak o buna daha çok sinirlenip yüzüme tokat attı.
"Kim dedi sana dışarı çık diye!? Benden izin aldın mı!?" Karnıma tekme atmaya başlamışken kendimi korumak için küçüldükçe küçülüyordum. Ağlamamaya çalıyordum. Çünkü ağladığımda beni daha çok dövüyordu.
Sinirini alana kadar vurduktan sonra son bir kez tekme atıp elindeki kanı yıkamak için lavaboya yöneldi. Canım o kadar çok yanıyordu ki yerimden kalkamadım. Beni umursamayarak banyodan çıktığında göz yaşlarımı serbest bıraktım. Zoruma gidiyordu.
Birkaç saat önce evimizin önünde yaralı bir kedi görmüştüm. Ölmek üzereydi. Dışarı çıkmam yasaktı ancak kediyi öyle bırakmaya gönlüm el vermedi. Babamın daha sonra beni döveceğini bildiğim halde kediyi kucağıma alarak veterinere götürdüm. Bir süre ilgilenmelerini bekleyip kedinin durumunu öğrendikten sonra oradan ayrıldım. Kediyi orada bırakmak istemezdim ancak eve götürürsem benim için hiç iyi olmazdı.
Evime gidilen sokakta yürürken iş üstünde olan babamla göz göze geldim. Bir cafede olay yeri inceleme ekiplerinin yanında diğer polislere emirler yağdırıp duruyordu. Evet babam bir başkomiserdi.
Beni görmesiyle sadece ikimizin anlayabileceği bir bakış attı bana. Bu bakış kısaca 'bittin sen' bakışıydı. Koşarak eve gelip salondaki koltuğa oturdum. Kaçamazdım. Kaçarsam beni bulurdu. Ve kaçmadım da.
Sırf dışarı çıktığım için dayak yemiştim. Zoruma giden de buydu işte.
Kendimi zorlayarak ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp kan lekelerinden kurtulduktan sonra üstümü de değiştirip odama geçtim. Ağrı kesici de içtikten sonra yatağıma yatacakken bu fikirden vazgeçtim. Odamın balkonuna çıkarak ara sıra birkaç insanın geçtiği sokağa baktım. Akşam olduğu için sabah olduğu kadar dolu değildi.
Hava kararmış olduğu için görmekte zorlansamda Seungmin'i gördüm. Benim tek arkadaşım. Ara sıra balkonumun önüne gelir birlikte sohbet ederdik. Hiç birlikte bir yerlere gittiğimiz olmadı.
Kuzeni Jisung'la kol kola girmiş gülüşerek evlerine doğru ilerliyorlardı. Kuzeni Jisung'la hiç konuşmuşluğumuz olmadı. Seungmin bana hep kuzeniyle anılarını anlattığı için az çok tanıyordum onu.
Onlar giderken arkalarından burukça gülümsedim. En azından birileri benim yerime eğlenebiliyorlardı.
Gökyüzüne çevirdim gözlerimi. Yıldızları izlemeyi çok severdim. Çoğu zaman göremesemde...
Hep gülümserdim izlerken. Annem bana bu zamana kadar ölen bütün insanların bir yıldıza dönüştünü söylerdi. Bende bu yüzden annemin hangisi olduğunu bilmediğim için bütün yıldızlara bakarken hep gülümsüyordum. Annem ben her gülümsediğimde kendini mutlu hissettiğini söylerdi. Bende o mutlu olsun istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...