Yazardan
Gözleri bilgisayar ekranına kitlenmiş, dakikalardır Felix'i izliyordu Hyunjin. Eve geldiğinden beridir ellerinin titremesi dışında milim hareket etmemişti. Sesi dahi çıkmamıştı küçük bedenin. Kolay değildi babasını öldürmek, bir can almak... Üstelik bunu kendi iraden dışında yaparsan.
Kendini toparlayarak ayağa kalktı Hyunjin ve içinde büyüyen endişeyle Minho'yu odasında bırakarak uzun koridorda yürümeye başladı. Onu o halde görmek istemediğinden midir bilinmez koridoru geçmek çok kısa sürmüştü normalin aksine. Saniyeler saliseye dönüşmüştü sanki.
Sonunda koridorun sonuna gelip salona ayak bastığında Felix onun varlığını hissetse dahi tepki vermemiş, mimik oynatmamıştı. Bir nevi onu görmezden gelmeye çalışıyordu.
Ağır adımlarla küçük bedenin yanına ilerledi Hyunjin, suç işlemiş ve suçu açığa çıkmış küçük çocuklar gibiydi. Yere çökmüş olan bedenin tam karşısında durduğunda bir dizini kırarak zemine yasladı ve başı öne eğik, boş bakışlarla yere bakan Felix'in dolu gözlerine baktı. Yüzünde düz bir ifade olsa da Hyunjin'in içini parçalamaya yetmişti bu ifade. Gözleri çok şey anlatıyordu.
"Üzgünüm Felix... Dediğim gibi yapmak zorundaydım, senin için. Başka çarem yoktu. Sana bunu yaptırmak istemezdim."
Hâlâ Felix'ten herhangi bir ses çıkmaması Hyunjin'i endişelendiriyordu. Fırtınadan önceki sessizliğe bile razıydı ancak en azından bir tepki vermesi gerekiyordu.
Aralarında oluşan sessizlikle Hyunjin sabırla sarı saçlının konuşmasını, bir şeyler söylemesini bekliyordu. Fakat istediği gibi olmamıştı. Felix sanki Hyunjin yokmuş gibi ayağa kalkarak aynı düz ifadesiyle çıktı salondan. Omuzları düşük, başı öne eğikti. Yavaşça dış kapıyı açıp sessizce çıktı evden.
Kendini sokağa attığında önce omuzları sarsılmış ardından hıçkırarak gözyaşlarını dökmeye başlamıştı. Ellerine baktı. Yaklaşık yarım saat önce bu ellerle öldürmüştü babasını. Bu ellerle hayatını onun elinden almıştı.
Yanakları kurumadan yeni gözyaşlarıyla süslenirken sendeleyerek ilerliyordu sokakta. Adımları hızlı ancak düzensizdi. Nereye gittiğini düşünemeyecek kadar bulanmıştı zihni. Ayaklarının onu götürdüğü yere gidiyordu sadece.
Yanından geçen insanlar omzuna çarparak geçerken kimsenin umrunda değil gibi görünüyordu onun ağlaması. Herkes bilemezdi can almanın ne denli can yaktığını. Bakıp geçerlerdi.
Bir bedene çarptığında geriye doğru sendeleyerek yere düşmüş ve göz göze geldiği tanıdık yüzle ağlaması şiddetlenmişti. Minik elleriyle yüzünü kapatırken hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu her zamanki gibi. Babasının onu tekrar dövmemesi için hıçkırıklarını bastırmaya alışsada olmuyordu bu sefer. Durduramıyordu kendini.
Kendine çarpıp yere düşen Felix'i gören Jisung şokla açılmış gözleriyle kısa bir süreliğine öylece bakakalsa da kendine geldiğinde hemen ağlayan bedenin yanına çöküp kollarını ona sardı ağlamaması için. Günlerdir her yerde onu arayıp sonunda bulmanın mutluğu varken şu an ki durumundan dolayı endişesi daha ağır basıyordu. Sormak istiyordu ona günlerce nerede olduğunu ancak konuşabilecek gibi durmuyordu küçük beden. Zorlamak istemiyordu şimdilik, sonraya erteledi bu yüzden.
Felix'i öncelikle yerden kaldırıp kolunun altına girerek bir taksi çevirdi ve eve götürdü. Seungmin ve Chan, Jisung'un Felix'le eve dönmesiyle birlikte sevinirken Felix'in içinde olduğu çöküntü yüzünden uzun sürmemişti bu sevinçleri. Felix aralıksız ağlamasına devam ederken onu odasına çıkarmışlar ve yatağına yatırmışlardı uyuması için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...