Ertesi gün
Felix'ten
Bütün günü evde bir şeylerle uğraşarak zaman geçirmeye çalışmıştım. Uyandığım andan beridir bir an önce akşam olmasını bekliyordum sabırsızca. Hyunjin'le zaman geçirme fikri beni oldukça heyecanlandırıyordu.
Salondaki oturduğum puftan saate baktığımda saatin 5 olduğunu gördüm. Gelip beni almasına 1 saat kaldığından dolayı ayağa kalkıp yukarı kata giden merdivenleri çıkmaya başladım. Ev oldukça sessizdi. Herkes kendi odasına çekilmiş kendi başlarına zaman geçiriyorlardı. Aslında Jisung benimle dışarı çıkmak için oldukça yalvarmıştı ancak reddetmiştim. Gezecek havamda değildim.
Odama geldiğimde önce ılık bir duş aldım rahatlamak için. Ardından saçlarımı kurutup dolabımdaki kıyafetlerde göz gezdirdim. Siyah bir eteğin üstüne siyah bir crop giyerek eteğin kemer yerine zincir taktım. Saçlarımı arkadan toplamış perçemlerimi çıkarırken kapının çalmasıyla Hyunjin'in geldiğini anlayarak odadan çıkarak aşağı indim koşturarak. Oldukça zaman geçirmiş olmalıydım kıyafet seçerken.
Aşağı indiğimde hizmetliyi kapıyı açmış, Hyunjin'le konuşurken görmüştüm Yanlarına gittiğimde Hyunjin'in gözleri bana çevrildi ve beni baştan aşağı süzmeye başladı. Gülümsedim. Kapıdan çıkıp tam karşısında durduğumda en sonunda gözlerini gözlerime çıkararak kocaman gülümsedi.
"Evime kadar yürürüz diye düşündüm zaten aynı sokakta." Başımla onayladığımda birlikte evin bahçesinden çıkıp onun evine doğru yürümeye başladık. Biraz dalgın gibiydi. Gözlerini bir an olsun gözlerime çıkarmıyordu.
"İyi misin?" Durgun haline dayanamayıp sorduğum soruyla sanki dalmış gibi aniden irkilerek bana döndü ve gülümseyerek kafasını salladı iki yana. Onda bir şeyler vardı eminim ama sanırım hala bana anlatacak kadar güvenemiyordu. Anlayabiliyordum.
Yürüyüşün geri kalanı sessiz devam ederken "geldik." Demesiyle gözlerimi geldiğimiz evin behçesinde gezdirdim. Tek katlı ancak oldukça büyük ve lüks bir evdi. Evi incelemeyi bırakıp peşinden giderek kapıyı açmasını izledim bir süre. İçeri girdiğimizde ise büyülenmiştim adeta. Hyunjin'in harika bir tarzı vardı. Sadece siyah ve beyaz renk tonları olsa da oldukça zarif ve büyüleyici bir ambiyansı vardı evin.
"Evi kıskandım sanırım." Hyunjin'in konuşmasıyla ona döndüm ve anlamadığıma dair kaşlarımı çattım.
"Bana böyle büyülenmiş gibi bakmıyorsun. Çirkin miyim yoksa?"
"Hayır Hyunjin oldukça yakışıklısın. Sadece tarzın çok hoşuma gitti.
"Yakışıklıyım yani?"
"Ya Hyunjin!"
Kulaklarıma kadar kızardığıma yemin edebilirdim. Gülerek yanıma geldi ve önce mutfağa geçirerek bir şeyler yemek isteyip istemediğimi sordu. Aç değilim desemde beni dinlemeyip yemek yapmaya başladığında ise göz devirerek tezgahın üstüne oturdum. Elime bir elma tutuşturup gerekli malzemeleri çıkararak hemen yan tarafımda sebzeleri doğramaya başladı. Fark ettiğim şey ise yemek yaparken yüzünde oldukça ciddi bir ifade yerleştirmesiydi. Tatlıydı.
"Aç ağzını." Elindeki salatalık parçasını ağzıma uzattığında dudaklarımı aralayarak küçük bir ısırık aldım. Geri kalan parçayı ağzına atıp işine devam etti.
"Felix."
"Hmm?" Bana seslenmesiyle merakla bakan gözlerimi ona çevirdim. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı.
"Babanı seviyor musun?"
Hiç beklemediğim sorusuyla direkt başımı olumsuz anlamda salladım iki yana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...