Ertesi gün
Felix'ten
Saatin 6 olmasına birkaç dakika kalmıştı ki bu Hyunjin'in yakın zamanda burada olacağı anlamına geliyordu. Yatağımdan kalkıp birkaç esneme hareketi yapmamın ardından dolabımın önüne geçip gözlerimi kıyafetlerimde gezdirdim. Beyaz bol gömleğimin üzerine şort kot tulumumu giyerek odamdan çıktım ve aşağı indim. Seungmin ve diğerlerinin kızmaması için onlara görünmemeye çalışmıştım.
Kimseye görünmeden evden ayrılmayı başardığımda hızlı adımlarla çıktım evin bahçesinden. Büyük dış kapının oradaki sokak lambasına yaslanarak Hyunjin'i beklemeye başladım. Şu an telefonumun yanımda olmasını çok isterdim ona ulaşmak için ancak kendi evimde kalmıştı ve tek başıma gitmek istemiyordum.
Telefona gerekte kalmamıştı sanırım. Sokağın girişinden bana doğru geliyordu büyük adımlarla. Tam karşımda durduğunda hafifçe gülümsemesiyle bende ona gülümsedim. Siyah saçlarını tek eliyle arkaya doğru tarayıp önden yürümem için eliyle işaret etti ancak ben elini tutarak yürümeye başladım. Fakat elinin titrediğini fark etmemle duraksadım.
"Sen iyi misin?" Sorduğum soruyla anlık gözlerime baktı ancak hemen kaçırdı. O iyi değildi. Gözleri sanki uzun bir süredir ağlamış gibi kıpkırmızıydı.
"Boşver iyiyim ben."
"Yalan söyleme."
"Hadi Felix."
Elimden beni çekiştirirken daha fazla onu sıkmak istemeyerek üstüne gitmedim. Sanırım anlatmak istemiyordu. Ona bunu zorlayamazdım.
Evine geldiğimizde bir süre nedensizce ikimizde salonun ortasında dikildik. Bir şey söylemek istiyor gibiydi ancak söylemiyordu. Dudaklarının sürekli açılıp kapanmasından anlayabiliyordum bunu.
"Sen otur film seç ben yiyecek, içecek bir şeyler getireceğim." Başımla onayladıktan sonra o mutfağa geçerken bende koltuğa oturarak rastgele bir film seçtim. Benim için film türü fark etmezdi ancak Hyunjin sever miydi orasını bilemem.
Hyunjin elindeki patlamış mısır tabağı ve portakal suyunu orta sehpaya koyarak yanıma oturdu ve yandan bana bir bakış attı. Oldukça durgundu. Onun bu hali beni de üzüyordu.
Filmi açmamızın ardından neredeyse 1 buçuk saat geçmişti ancak gözlerim Hyunjin'in üzerinde, onun gözleri ise kucağındaki ellerindeydi. O bu haldeyken odaklanmak mümkün değildi.
"Neyin var Hyunjin? Yardım edebileceğim bir şey var mı?"
Gözlerimiz buluştuğunda göz bebeklerinin titrediğini görmüştüm. Kafasını iki yana sallayarak gülümsemişti ancak hiç içten değildi. Anlayamayacak kadar salak değildim.
Hâlâ gözlerimle Hyunjin'i süzerken kulağıma ilişen kapı gıcırdaması sesiyle gözlerim salonun kapısına kaydı. Evde bizden başka birinin olmadığını sanıyordum.
"Evde biri mi var?"
Hyunjin'e sorduğum soruyla gözlerini benim baktığım yöne çevirdi ve kafasını olmusuz anlamda iki yana sallayarak "hayır bizden başka kimse yok." Dedi. Gittikçe paranoya olmaya başlamıştım sanırım.
"Al." Gözlerimi kapıdan çekip Hyunjin'e çevirdiğimde portakal suyunu bana doğru uzattığını gördüm. Elinden alıp yudumlayarak filme döndüm ve izlemeye başladım. Film neredeyse bitmek üzereydi ancak doğru düzgün izlemediğim için hiçbir şey anlamamıştım.
Kafamı koltuğun sırtına yaslayarak koltukta biraz daha yayıldım. Vücudumun gittikçe ağırlaştığını hissediyordum. Neredeyse bitmiş olan bardak elim arasından kayarak koltuğa düşerken gözlerim kısa bir anlığına Hyunjin'e kaydı. Koltukta bana doğru kayarak üstüme eğildi ve kulağıma doğru yaklaşarak fısıldadı çatallayan sesiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...