Hyunjin'den
Dün anlaştığımız üzere dışarı çıkmış ve bir kafede buluşmuştuk. Jeongin ve Changbin karşımda yan yana otururken kötü bakışlarımı ikisine göndermeden edemiyordum. Jeongin benimle yan yana oturmak yerine sevgilisini çekmişti yanına. Bu günleri de mi görecektim ben?
Önümdeki tatlıdan yerken gözlerim kafenin penceresinden dışarıyı izliyordu. Havanın bozmasından anlaşılacağı üzere yağmur yağacaktı kısa bir süre içinde. Oflayarak önüme döndüm. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu nedense. Pişmandım. Felix'e yaşattığım acımasızlık beni yiyip bitiriyordu. Buraya kardeşimle zaman geçirmek için gelmiştim ancak onu bir türlü aklımdan çıkarıp Jeongin'le ilgilenemiyordum. Tam bir umutsuz vakaydım.
Yaklaşık yarım saattir boş boş oturmaktan canım sıkılmış ve tatlımı bitirmemle ayağa kalkmıştım. Fingirdeşen ikili beni görmüyordu bile. Onları masada bırakarak biraz kendime gelmek adına tuvalete gittim ve soğuk suyla elimi yüzümü yıkadım. Olmuyordu. Sürekli Felix'i düşünmekten delirecektim sanırım.
İki elimide lavabo tezgahına yaslayarak aynadaki yansımamdan kendime baktım yorgun gözlerimle. Tenim solmuş, saçlarım birbirine girmişti. Chan'ın sayesinde oluşan yüzümdeki yara ve morlukları saymıyordum bile. Jeongin'e de o kadar yalan söylemiştim yüzümdeki morlukları görmesiyle.
Aynadan işsizce kendimi izlerken bir silah sesi doldurdu kulağımı, ardından insanların bağırışma sesleri. Telaşla tuvaletten çıkarken gözlerim korkuyla masada bıraktığım Jeongin ve Changbin'i arıyordu. Yerlerinde yoklardı çünkü biraz daha aşağıya baktığımda masanın önünde Jeongin'in sırtını görmüştüm. Arkası bana dönük bir şekilde yerde oturuyordu.
Biraz daha yaklaştığımda görüş açıma Changbin'de girdi. Kafası Jeongin'in dizlerinde, yerde uzanıyordu. Gömleği kandı. Gözlerim korkuyla açılırken koşturarak yanlarına varmıştım. Jeongin bir yandan ağlarken diğer yandan uyanması için Changbin'e yalvarıyor, omzundan sarsıyordu. Kendine gelmesi için onu biraz uzaklaştırıp Changbin'in kafasını kendi dizlerime yatırdım.
Göğsünden vurulmuştu ve her geçen sürede daha fazla kan kaybediyordu. Yardım edecek kimse yoktu ortalıkta. Herkes korkuyla kafeyi terk etmişti. Kucağıma da alabileceğimi zannetmiyordum çünkü bana göre daha iri bir vücut yapısı vardı.
Ne yapacağımı bilemezken koşturarak yanımıza gelen Minho'yu görmemle derin bir nefes almıştım. Birlikte Changbin'i yerden kaldırırken telaşlı gözleri etrafı tarıyordu.
"Çabuk olun Taehyung'un adamları burada."
Gözlerim endişeyle Jeongin'e kaydı. Onu yanıma çağırdım ve birlikte kafeden çıkıp Minho'nun arabasına bindik. Changbin arka koltukta Jeongin'in dizleri üstünde yatarken dikiz aynasından ağlaması henüz dinmemiş olan kardeşime bakıyordum. Benim yüzümden zarar görebilirdi.
Hastaneye geldiğimizde Changbin direkt ameliyata alınırken sırtımı duvara yaslamış ve yere çökmüştüm. İlk ve tek arkadaşımı kaybetme düşüncesi o kadar ağır geliyordu ki bedenime.
Biraz nefeslenmemin ardından gözlerimi Jeongin'e çevirdim. Ağlaması dinmiş değildi. Desteğe ihtiyacı olduğunu düşünerek yerimden kalktım ve yanına oturup kollarımı ona sardım. Gözyaşları gömleğimi ıslatıyordu.
"Ben tuvaletteyken ne oldu?" Ağlamaktan kızarmış gözlerini gözlerime çıkardı sorduğum soruyla. Az çok tahmin edebiliyordum neler olduğunu ancak yine de emin olmakta fayda vardı.
"S-senin gittiğini fark etmemiştik. Öylece tatlılarımızı yerken Changbin aniden ayağa kalktı ve beni arkasına aldı. Gelen silah sesi ve yere düşen bedeniyle vurulduğunu anlamıştım. Sonra da sen geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fiksi Penggemar"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...