Felix'ten
Hasta yatağında uzanırken uyumak yerine pencereden dışarıyı izliyordum. Yağmur yağıyor, şimşek çakmasıyla gökyüzü kısa bir süreliğine aydınlanıyordu. Normalde gök gürültüsü sesinden korksamda şu an tam önüme yıldırım düşse korkmazdım. Duygularım alınmıştı sanki elimden. Artık ağlamıyordum bile. Gülmekten ise çok uzaktım.
Seungmin ve Jisung atıştırmalık bir şeyler almak için kantine gittiklerinden dolayı odada yalnızdım. Benimle oldukça ilgileniyorlardı ancak sürekli üzüyordum onları. Beni mutlu görmek istediklerini söylüyorlardı ancak yapamıyordum. İçimden gelmiyordu. İfadesiz suratımla aralarında ruh gibi geziyordum. Farkındaydım.
Ağırlaşan göz kapaklarımı kapattım yorgunluktan. Hayat beni yoruyordu artık. Yaşama sevincim... Kalmamıştı. Sahi ben neden yaşıyordum?
Odanın kapısının açılma sesini duydum, ardından bana doğru yaklaşan adım seslerini. Yorgunluktan dolayı gözlerimi açmak gelmedi içimden. Adım sesleri tam yatağımın yanında durduğunda bir süre ayakta dikildi ve yanımdaki boşluğa oturdu. Ellerimi tutan sıcak ellerle birlikte kim olduğunu az çok anlamıştım.
"Keşke zamanda geri gidebilseydim küçük melek. Annemle babamın tanışmasını engeller ve bu yaşadıklarını engellemiş olurdum... Mutlu olurdun. O güzel yüzünle öyle bir gülümserdin ki güneş yanında sönük kalırdı."
Ağlayamayan ben şu an gözümden yaşların süzülmemesi için kendimi sıkıyordum. Uyanık olduğumu bilsin istemiyordum. Sadece onu dinlemek ve uykuya dalmak benim için yeterliydi.
"Seni..."
Burnunu çekme sesi ilişti kulağıma. Ağlıyordu.
"Seni üzdüğüm için kendimden nefret ediyorum. İnan yapmak istemezdim. Ben sadece senin yaşamanı istedim. O küçük kalbin atsın istedim."
Sıcak gözyaşları koluma damlıyor aşağı doğru yol alırken huylandırıyordu. Ağlamasına dayanamıyordum. Çenemin titrediğine emindim.
"Seni seviyorum Felix..."
Kurduğu cümle gözlerimi şaşkınlıkla açmama sebep olurken dolu gözlerimle benimkinden pek bir farkı olmayan kızarık gözlere bakmıştım. Gülümsemiş ve tekrarlamıştı cümlesini.
"Seni seviyorum Felix. İste canımı vereyim ama uzak kalma benden. Hayatımda kimseyi bu kadar çok sevmemiştim ve sevginin ne denli acıttığını biliyorum artık. Bana bu acıyı yaşatma lütfen." Anlını elime yaslayıp konuşmaya devam etti. Kendimi tuttuğum için boğazım ağrıyordu.
"Sevginle boğ, öldür ancak senden uzakta ölmeme izin verme. D-dayanamıyorum artık. Sensiz yaşamak istemiyorum."
Bir süre konuşmak için cümlelerimi toparlamaya çalıştım. Ondan farksızdım. Gözyaşlarımdan onu zar zor görüyordum.
"H-hayır." Ağzımdan çıkan tek kelimeyle kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Ağzım açılıyor kapanıyor ancak devamını getiremiyordum. Alt dudağını ısırarak elimi bırakmıştı yavaşta. Ardından ayağa kalkmış ve birkaç adım gerilemişti.
"Anlıyorum. Ben bile kendimden nefret ederken beni sevmeni bekleyemem." Geri geri ilerlerken kafamı hızla iki yana sallıyordum ancak yere bakan gözleri beni görmüyordu. Yanlış anlamıştı beni. Kapıdan çıkarken hızla yataktan kalkıp arkasından koşturmaya başlamıştım. Arkasından seslendiğimde hastanenin ortasında durmuş sırtı bana dönük ayakta dikilmişti bir süre. Bende durmuştum.
"Hayır Hyunjin! Sensiz yaşamak istemiyorum!" Ona bağırdığımda yavaşça bedenini bana çevirip dolu gözlerini elinin tersiyle silmişti.
"Doğru söylüyorsun değil mi?" İnanamazca sormuştu sorusunu. Bende inanamıyordum şu an olanlara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...