Felix'ten
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte büyük bir baş ağrısıyla açtım gözlerimi. Yavaşça doğrulurken ellerimle dağılmış saçlarımı düzeltiyordum. İçki içince bu kadar baş ağrısı olacağını bilmiyordum.
Ağır hareketlerle yataktan kalkarak üstümü düzelttikten sonra banyoya geçip ılık bir duş aldım. Günlük işlerimi de hallettikten sonra odadan çıkıp mutfağa geçtim. Normalde kahvaltı hazır olur, babamla birlikte kahvaltı yapardım ancak o olmadığı için kendi kahvaltımı kendim hazırlamaya başladım. Babam okula göndermediği için sürekli evde olduğumdan yemekle aram oldukça iyiydi.
Atıştırmalık bir şeyler hazırlayıp kahvaltımı geçiştirerek tekrar odama çıktım. Beyaz bol bir gömleğin üstüne askılı siyah kot tulum giyerek kafama siyah bir şapka taktım. Dolabımın köşesindeki biriktirdiğim kumbaramdan yeterli miktarda para alarak evden çıktım. Babam olmadığına göre artık istediğim zaman dışarı çıkabilirdim.
Salına salına geçtiğim sokakların ardından bir markete girerek aldığım alış veriş sepetini sürüklemeye başladım. Reyonların arasında gezinirken gözüme çarpan şeyleri sepete atarak ilerliyordum. Sepete bir kutu süt koyduktan sonra sütle birlikte yemek için kahvaltılık gevreğin olduğu reyona yöneldim. En üst rafta olduğu için ayak parmaklarım üstünde yükselerek kahvaltı gevreği kutusuna uzandım ancak parmaklarımın uçları bile değmiyordu.
Almaktan vazgeçecekken gözüme kestirdiğim gevreğin alınması ve belime sarılan elle bir an dudaksadım. Ensemde hissettiğim sıcak nefesle bedenim titrerken yüzümü arkamdaki bedene çevirmemle Hyunjin'le burun buruna gelmiştik. Onun burada ne işi vardı ki?
Aldığı gevreği sepetime koymasına rağmen elini hala belimden çekmemişti. Onun karnımın üzerinde duran eline baktığımı fark ettiğinde yavaşça çekerek bir şey demeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Ne yani? Niye böyle davranmıştı şimdi?
Arkasından yetişip kolundan yakaladığımda omzunun üstünden bana baktı ve kolunu nazikçe ellerim arasından çekti. Tekrar gitmek için bir hamle yapacağını fark ettiğimde bu sefer koluna sıkıca sarıldım ve gitmesine izin vermedim.
"Ne oldu Hyunjin? Bir şey mi yaptım?"
"Bir de soruyor musun?" Kolunu benden kurtarıp omzunu silkeledi. Ben onun gözlerinin içine bakarken o benden başka her yere bakıyordu. Cidden onu kırmış mıydım? Ama ben isteyerek kimseyi incitmem ki.
"Bana parka geleceğine söz vermiştin Felix. Ben seni orada bekledim ama sen gelmedin. Ben sözlere çok önem veririm." Gözlerini sonunda gözlerime çevirdiğinde gördüğüm şey sadece kırgınlıktı. Kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu bu hali. Ama ben onu görmeye gitmiştim.
"Hyunjin ben parka geldiğimde sen yoktun, gerçekten. Ben de sözlere önem veririm... Üzgünüm." Başımı önüme eğdiğimde aramızda bir süre sessizlik oluşmuştu. Ben ondan gelecek bir cevap beklerken çenemde hissettiğim parmakların ardından başımı kaldırmasıyla gözlerim yine onun kırgın gözleriyle buluştu. Bir süre düz ifadesiyle bakmasının ardından hafifçe dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Sen geldin mi yani?"
"Hm hm." Başımı sallayarak onayladığımda gözlerinde ki kırgınlık kayboldu ve parladı. Elini çenemden çekerek bir süre yüzümü izledikten sonra gözlerini benim arkamda bir yere çevirmesiyle anlık kaşları çatıldı. Onun baktığı yöne dönecekken buna izin vermeyip omuzlarımdan tuttu hafifçe.
"Gel alışverişini birlikte yapalım." Beni kolunun altına alarak başka bir tarafa yönlendirirken ben ise onun az önce baktığı yere bakmaya çalışmıştım. Fakat görememiştim. Yeni bir sepet alarak sürmeye başladığında ben de ona kıstığım gözlerle bakıyordum. Hafif bir telaş vardı sanki. Benden bir şey mi saklıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfic"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...