Ertesi gün
Hyunjin'den
Yağmurun yağmaya başlamasıyla adımlarımı hızlandırarak en kısa sürede eve vardım. Arkadaşım Changbin'le sahilde yürüyüşe çıkmıştık ancak havanın bozmasıyla vedalaşıp ayrılmıştık. Yolda ise yağmura yakalanmıştım. İlkbahar mevsiminde olduğumuz için böyle beklenmedik sürprizlerle karşılaşabiliyorduk. Üstümü değiştirip saçlarımı kuruttuktan sonra salona geçip televizyonun karşısına oturdum. Kocaman evde yalnız yaşıyordum.
Annem ve babam... Yoktu. Kardeşim Jeongin ise arkadaşım Changbin'le birlikte yaşıyordu. Sevgililerdi. Her zaman yalnızdım bu yüzden dert etmiyordum. Kendi kendime zaman geçirmekte eğlenceli geliyordu bana. Bazen. Doktor olduğum için ve sürekli çıkan işlerimden dolayı genellikle çalışıyordum. Bu yüzden bazı zamanlar eğlenmeye bile fırsatım olmuyordu.
Cebimden sigaramı çıkarırken dün parkta gördüğüm çocuk gelmişti aklıma. Felix. Çocuk dediğime bakmayın benim yaşlarımdaydı ancak tam bir çocuk gibiydi. Hareketleri, konuşurken heyecanlanması... Uzun yıllar sonra ilk defa onun sayesinde gülümsemiştim. Hâlâ şaşkındım tabii. Herkes gibi duygusuz olduğumu düşünmeye başlamıştım.
Tekrar görmek istemiştim onu. Söz vermesini istedim tekrar gelmesi için. Sözlere güvenirim bu yüzden söz verdiğinde çok mutlu olmuştum. Gelecekti.
Akşam olmasına az kalmıştı. Bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Belki erken gelir diye her zamankinden daha erken gelecektim parka.
Önce bir markete uğrayıp farklı aromalarda lolipop aldım. Sever mi bilmiyorum ama sigara içmek isteyeceğinden emin değildim. İçemiyordu ki zaten.
Parka girip her zaman oturduğum yere oturdum. Burası benim tapulu malım gibiydi. Kimsenin oturmasına izin vermezdim. Felix dışında.
Birkaç saatlik beklemenin ardından koşturarak parka girmesiyle hafif bir şekilde gülümsedim. Sözünü tutmuştu. Topallayarak yanıma gelip selam vererek oturdu. Fakat gözüm hala tuttuğu bacağındaydı.
"Ne oldu bacağına?" Sorduğum soruyla omuz silkerek bana baktı ve gülümsedi. Onda bir şeyler vardı ancak bana söylemiyordu. Yine de darlamak istemediğim için daha fazla üstüne gitmedim.
Aklıma gelmesiyle cebimdeki lolipopları çıkarıp ona uzattım. Anlamaz bir şekilde bir süre elime baktıktan sonra portakal aromalı olanı aldı. Portakallı seviyordu sanırım.
Diğerlerini de eline tutuşturduktan sonra cebimden sigara paketini çıkarıp bir dal yakarak derin bir nefes çektim.
"Seni buralarda daha önce hiç görmemiştim. Anlatsana biraz kendini." Aramızdaki sessizliği bozmamla ağzındaki lolipopu çıkarıp bana döndü. Anlatmak istiyor gibiydi ancak sanki güvenmiyordu bana. Pek tekin bir tip değildim kabul ediyorum ama iyi sır tutardım.
"Neyi anlatmalıyım ki? Anlatacak pek bir şey yok... Yaşıyorum." Gözlerimi devirerek bir nefes daha çektim sigaradan. "Nasıl yaşadığını anlat."
"Emin misin? Hayatım o kadar da güzel değil. Sevmezsin belki." Omuz silkip anlatması için inatla baktım gözlerine. Dayanamayıp konuşmak için dudaklarını araladı.
"Hmm yani annem ben küçükken benim yüzümden ölmüş. Babam öyle söyledi. Babam da polis. Onu seviyor muyum bilmiyorum ama beni bırakmasın. Evden çıkmama izin vermiyor ama belki de korumak içindir." Derin bir nefes aldı ve anlatmaya devam etti. Şimdiden içim burkulmuştu söylediklerine.
"Bir tane arkadaşım var adı Seungmin. Ara sıra evimin balkonunun önüne geliyor benimle konuşmak için. Onu gerçekten çok seviyorum. Bana sevildiğimi hissettiyor." Konuşmasını bitirmesinin ardından çenesinden tutup yüzünü bana doğru çevirdim. Anlatmadığı şeyler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polisin Oğlu / Hyunlix
Fanfiction"Ne sikim yaptında o bu hale geldi Hyunjin!? Ne yaptın orosbu çocuğu!?" "Sadece..." "Sadece ne?" "Babasını öldürttüm." Ağzımdan çıkan iki kelime ve yediğim bir yumruk daha. Bu seferki sert vuruşundan sendeleyip yere düştüğümde şaşkınlıkla bana baktı...