Hakan sevgilisinin çok mutlu görünmeyen yüzüne bakıyordu. "Trip mi yapıyon napıyon?" Diye sordu.
Karan cevap vermedi. Sadece başını hafifçe kaldırıp hayır anlamında salladıktan sonra yeniden okuduğu kitaba döndü.
Hakan yine konuşunca bu sefer adamın yüzünde iyiden iyiye bıkmış bir ifade belirdi. Herhalde okuduğu şey çok ilginç bir kitaptı. "Sana tavır yapmıyorum. Niye öyle düşündüğünü de anlamıyorum. Sadece okuyorum görüyorsun." Diyerek delikanlıya ne kadar kurulduğunu kanıtladı.
Bir taraftan adamı süzüyordu. Yine formundaydı namussuz. Bacak bacak üstüne atışında bile ayrı bir hava vardı. Gömleğinin kıvrılan kolları, boynunu sergileyen açık yakası... Yutkundu. Ne zaman ona baksa ağzının sulama kanalları açılıyordu. Hatta yutağa yakın bir yerde olması muhtemel bir baraj taşıyordu. Yine yutkundu.
Karan sehpada duran parlak dekordan delikanlının tepkilerini izlerken içindeki vahşi bir şey uyanıyordu. Kendisinde de onu tek lokmada yutma isteği olduğu için bu ihtiyacı anlıyor, hatta o ihtiyacı kendisi yarattığı için çok mutlu oluyordu ama bir tarafı hâlâ çıldırmanın eşiğindeydi.
"Bu hâlini sevmiyorum" dedi Hakan.
"Ben de senin milleti kendine musallat eden hâlini sevmiyorum ne yapıcaz?" Karan artık kendini tutmak istemedi. Kavgaysa kavga. Çatışmadan kaçınmak uğruna sürekli bastırmak zorunda kaldığı herşey kimliğinin bir parçası olmuştu. Onun sevme biçimi belki de buydu.
"Ne yaptım lan kadına gel bana sürtün mü dedim? Hayret bir şey. Sen de biliyorsun ki sürtünmeye kararlı bir kadını durdurmanın yolu yok. Kesin yaşamışsındır."
"Yaşamadım. Yaşamıyorum. Sana sürtünebileceğini düşünen kimsenin yaşamasını istemiyorum."
"Herkesi öldüremezsin." Hakan derin bir nefes aldı. "Sen doğan gereği tehlikeli görünüyorsun. Daha deneyimli, daha saldırgan. Ben senin gibi değilim. Toy ve kolay görünüyorum. Anlıyor musun? Hiç reddedilmemiş bir insan için çok kolay baştan çıkarılabilecek bir adamım. Aksini kanıtlamaya çalışmak yorucu ve can sıkıcı. Kabalaşmam gerekiyor. Küfür etmem falan gerekiyor. Kadınlara öyle davranmayı sevmiyorum. Bunun yerine nazikçe uzak tutmak daha doğru geliyor."
Karan kaşlarını çattı. "Hangi sıklıkta yaşıyorsun?" Diye sordu.
"Sık. Yani eskiden de böyleydi sanırım ama rahatsız etmediği için fark da etmiyordum. Spor gibi, refleks gibi bir şeydi."
"Şimdi rahatsız ediyor yani?" Karan alaycı görünmek istemiyordu ama rahatsız olduğunu daha çok belli etmesini isterdi doğrusu.
"Evet. Çok fazla rahatsız ediyor. Bunu bilmek seni mutlu edecekse saçma derecede rahatsız ediyor. Sanki efendimizin yurduna izinsiz girmeye çalışan pislikler varmış gibi. Saçma olan kısmı şu ki kendime nasıl bakacağımı bilemiyorum. Diğerleri gibi savunması gereken bir muhafız gibi davranabilirim bu kolay. Şiddet uygulayabilirim, etten duvar olabilirim. Bak ne kadar kolay. Sorun benim o yurdun kendisiymiş gibi hissetmem. Sorun senin bana böyle hissettirmen. Bir toplantının ortasında 'bana yavşayamazsın sevgilim kafanı koparır ya da gözüne mektup açacağı sokar' diyememem. Anlıyor musun? O yüzden kıskançlık etme. Kimseyle flört etmiyorum. Nazikçe uzak tutuyorum."
Karan yavaşça doğruldu. Elindeki kitabı bilerek Hakan ın hemen gerisindeki konsola koyarken kulağına doğru fısıldadı. "Bana ait olduğunu mu hissediyorsun?"
Hakan nedense titriyordu. Adamın yüzü kendi suratıyla eşit seviyeye gelince ona yine aynı şapşal ifadeyle bakmaya başladı. Yarı kapalı dudaklar ve mahmur sersemlemiş gözlerle... Ama itiraz eden bir yanı vardı. Bu şeyin her boyutta ezik, eksik, yetersiz, mecbur yanı kendisiymiş gibi hissetmekten nefret ediyordu. Yaşadıkları mucizeyi seviyor olsa da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık
RomanceSusturma Kalbini Artık ile başlayan, Korunun Çocukları serisinde hikâyelerini yazdığım, Hakan&Karan için okurlardan gelen ricaları kırmak istemiyorum. Biraz onları yazayım. Neden bu kadar sevildiler, en homofobik tayfa bile onlarda ne buldu da "yia...