Hakan küçük korunun en uzak köşesindeki evinin bahçesinde çiçekleri suluyordu. Tuhaf yeni alışkanlıklarından biriydi bu da. Özellikle Karan olmadığında onlarla konuşmak gürültücü komşularıyla iletişim kurmaktan daha kolay geliyordu.
"Abi kaçtım ben. Kendine iyi bak." Diyen sese döndü.
"Nereye abi? Gel birer bira açalım." Mert diğer gürültücüler gibi değildi. Onunla olmak daha hafif daha kolaydı.
Mert istekli bir tavırla duraksadı. Sonra biraz korkak bir şekilde etrafını tarayıp, "kimse görmesin. Herkese hayır dedim. Hem senin keyfinin yerinde olduğunu fark ederlerse damlarlar." diyerek verandanın ahşap korkuluğundan atladı. "Bugün kimseye gülecek halim bile yok" dedi. Hakan anlardı.
Anladı da. "Kız hâlâ yüz vermiyor değil mi?" Diye sordu.
"Tam olarak öyle demezdim." Mert uzaklara baktı. "Belki yüz verdiği vermek istediği bir zaman oldu." Hakan'ın suratına anlaşılmak isteyen bir çaresizlikle baktı. "Ama onun istediği adam ben değilim. Bunu daha önce de biliyordum. Şimdi de görmem için elinden geleni yapıyor."
Hakan üzgün bir şekilde kafasını eğdi. "Tatlı kız. Her zaman sevmişimdir. Yani tabi çok yakın değiliz ama ben Demir abiyle çalışırken her zaman kollar gözetirdi. İkimiz de kimsesiz olduğumuz için sanırım bana hep daha bir farklı davranırdı. Artık öyle değil tabi. Ben de patron tayfasından sayılıyorum. Siz demeler, beyler, efendimler havada uçuşuyor. Gayet mesafeli ve soğuk. Kimse ona yerini hatırlatamasın diye o gözümüze sokuyor sanki."
Mert anlamak ister gibi kaşlarını çatıp başını eğdi. "Yerini hatırlatmak derken?" Diye sordu.
"İşte senin yaptığın gibi yani. Bunu hep yapıyorsun. Yüzündeki o anlayışlı sakin serin ifadenle başkalarının yetersizliklerine sabırla katlanıyorsun. Ya da öyle bir his yayıyorsun. Belki de Tülay seni seviyor ama bu yönünü sevmiyor. Olabilir yani."
Mert saçlarını çekiştirdi. "Sen de anlamıyorsun." Dedi öfkeyle. "Ben ona serin falan değilim. Hiç bir zaman olmadım. Olamadım." Sonra isyankâr bir şekilde sordu; "ben Karan dan daha mı züppe görünüyorum yani? Sen ona böyle yapmadın. Soyadın Boybeyi değilken de yapmadın."
"Çünkü o da sen değil. Beni bir hiçken gördü. Hiçten daha azı olduğum halimi bile sevdi. Bilmediklerim, görmediklerim, okumadıklarım, yaşamadıklarım onun için anlamlı değil. Onları edinmem için uğraşmıyor. Beni olduğum gibi almaya geldi. Değiştirip, yanına yakışır biri yapmaya çalışmadı. Tam tersine dünyamı benim gözümden görmekten mutlu olmaya alıştı. Damak tadımı daha seçkin, kütüphanemi daha zengin ya da gardrobumu daha sofistike bir hâle getirmek için öneriler sunmadı."
"Başkalarının silah olarak kullanabileceği zayıflıklarından kurtulmasına yardım etmeye çalıştım, beğenmediğim püzürleri onarmaya değil. Yalnız bir insan, kimsesiz, isimsiz, soysuz, yapayalnız bir kadın, ne kadını daha liseyi yeni bitirmiş bir çocuktu. Bir gün otuz yaşında kütüphane memuresi ertesi gün cüretkar bir bar çalışanı gibi görünmeye çalışıyordu. Maaşını onu asla kabul etmeyecek çevrelerde golf oynamaya yatırıyordu. Anlamını bilmediği kelimeler kullanarak insanların onu yaralaması için fırsat sunuyordu." Mert kendini savunmaya çalışıyor gibi görünmüyordu. "Şimdi amacımın onu değiştirmek değil incinmesini önlemek olduğunu söylesem..."
Hakan sözünü kesti. "Bence biliyor." Dedi. "Bence bu daha fazla koyuyor."
"Bildiğini biliyorum. Bu konuşmayı onunla yapsam teşekkür bile eder. Minnetini cömertçe önüme bırakır ama başka hiçbir şeyini değil. Ben ağzını yüzünü yutmak isterken nazikçe "çok teşekkür ederim Mert Bey." Der. Bazen diyorum ki yap. Git. Çal kapısını, tut kolundan, gelmişini geçmişini siktir edip vur omuzuna. İstediği kadar teşekkür etsin aldırma. Tülayı kendimle beraber bir yerlere kitleyip gerekirse zorla mutlu etmek istemediğim bir gün bile olmuyor Hakan. Ama ben o adam değilim. Olmayacağım. Bu kolları keserim ama o istemeden onu almayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık
RomanceSusturma Kalbini Artık ile başlayan, Korunun Çocukları serisinde hikâyelerini yazdığım, Hakan&Karan için okurlardan gelen ricaları kırmak istemiyorum. Biraz onları yazayım. Neden bu kadar sevildiler, en homofobik tayfa bile onlarda ne buldu da "yia...