Hakanın keyfi aşırı yerindeydi. Hatta hayatının mutluluk doruğuna ulaştığını düşündüğünde hemen sonra yanıldığını büyük bir şaşkınlıkla fark ediyordu. Ona göre sevdiği adam, birini sınırsız, koşulsuz ve sonsuz bir ateşle mutlu etmek için yaratılmıştı. Bu öyle bir ateşti ki sadece geceleri tutuşturmuyor, her günü her anı kavuruyordu.
Karanın onu muazzam seks hayatları yüzünden vaz geçilmez bulmadığını artık yavaş yavaş kabul ediyordu. Çünkü tüm davranışlarında bunun ötesinde bir tapınma hâli vardı. Bir taraftan garipsediği, bir tarafıyla severek kabul ettiği bir haldi bu. Sanki adam kendi varlık biçimini de yeniden şekillendiriyordu. Sanki her parçası Hakan a doğru, Hakan için akıyor gibi hareket ediyordu. Çok başka bir şeydi. Çok yaşanılası eşsiz ve derin bir şeydi. Kolları artık öldürmek için değil sarılmak için var olmayı öğreniyor, o fazla çalışan beyni sürekli yeni sürprizler yeni mutluluk kaynakları keşfetmeye yoruluyor, gözleri dünyayı artık başka bir perdenin ardından izliyor gibiydi. Sanki her şeyle arasına koyduğu bu Hakan perdesini beklemiş gibiydi.
Yine de ona duyduğu öfkenin sürekli yokladığı, kaşıdığı bir noktası vardı. Belki o nokta yüzünden hâlâ duygularını istediği gibi açamıyordu. Tabi bir de alışık değildi. Bazen de anlamı olmadığını düşünüyordu. Ona ne hissettiğini gösteriyordu sonuçta. Kendisinin de bu seviyede adandığı başka bir şey olmamıştı ki. Sanki söyleyince anlamından kaybedecek gibi hissediyordu. Bu kadar tanımlanamaz bir şeyi neyle hangi kelimelerle söylebilirdi? Onun cebinde her dilden binlerce kelime yoktu.
Yanında yüzü asık bir şekilde yürüyen İrfan a baktı. "Abi ne oldu yine ya?" Diye sordu.
"Nasıl biriydi? Hayır neden bir fotoğraf bile çekilmedi? Neye benziyordu? Boyu, yaşı, spesifik bir şey vermediler." Diye söylenerek arkadan takip eden adamlara baktı İrfan.
Hakan düşündü. "Yakasız toprak rengi gömlek giymişti. Yaklaşık benim boyumdaydı. Bakımlı kısa sakalları vardı. Yaşını tahmin etmek zor. Altmışların sonunda olabilir ama formdaydı. İsmini sordum geçiştirdi ve hiç aksanı yoktu. O yaşta adamlarda olur. Hani her nerede doğmuş olurlarsa olsunlar, bir gırtlak, bazı harflerde baskın bir ses olur ya mutlaka. Bu adamda yoktu." Bir süre düşündü. "Amacı zarar vermek değildi ama tarttı sanki. Hani istese zarar verebilir mi görmek istedi. Tabi bence."
İrfan daha da surat astı. "Çok mantıklı gelmiyor ama Yurt Bey olabilir." Dedi.
Hakan yutkundu. Yüzüne ateş basıyordu. "Babası mı?"
İrfan kafasını salladı.
"Niye yapsın ki? Çok bilmiyorum ama bana münzevi ve öyle çok etliye sütlüye karışmayan biri gibi geldi. Ömer abiye bir gıcıklığı olmasını anlıyorum da daha doğrudan hareket etmez mi? Niye beni yoklasın?" Bir yandan da bu sabah önüne düşen yaşlı adamda Karan dan izler var mı diye hatırlamaya çalışıyordu. "Yani pek benzemiyordu. Tipi falan çok farklı. Ama belki havası olabilir. Yine de benzemiyordu. Sana daha çok benziyordu." Kendini ikna etmeye çalışıyordu sanki.
"Bizi o eğitti. İstemediğim kadar ona benzerim." İrfan ayağıyla bir taşa tekme attı. "Biliyor." Dedi.
Hakan anlamamıştı. Boş boş adamın yüzüne baktı.
"Seni biliyor."
"Ha siktir" Hakan daha da kızardı.
"Niye şaşırıyorsun? Sana söyledim. Bizi o eğitti. Dahası tuhaf bir durum olduğu da açık. Beyefendi çok uzun kalıyor. Daha fazla inisiyatif paylaşıyor. Ve ..."
"Ve?"
"Biraz da salak." İrfan bir sigara yaktı. "Biraz ne fazlaca salak. Salak yani. Aşık insanlar gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık
RomanceSusturma Kalbini Artık ile başlayan, Korunun Çocukları serisinde hikâyelerini yazdığım, Hakan&Karan için okurlardan gelen ricaları kırmak istemiyorum. Biraz onları yazayım. Neden bu kadar sevildiler, en homofobik tayfa bile onlarda ne buldu da "yia...