Korkmaz babasıyla yaptığı can sıkıcı konuşma sonrası bir sigara yakmış denizi seyrediyordu. Babasını anlamaya çalışıyordu. Adamın hayalleri vardı sonuçta. Oğlunu evlendirmeyi, gelinini gururla köyünde gezdirmeyi ilk torununu bunlardan sonra kucağına almayı istemişti. Ama şimdi her gün her yerde abuk sabuk haberler okuyordu. Fotoğraflar görüyordu. Ayakta duramayacak kadar sarhoş bir Elif'in Korkmaz tarafından tutulduğu ya da çok iddialı bir giysiyle poz verdiği görüntüler. Basın hırslı bir az ünlünün kendini zengin başarılı adama yamama hikayesini çok sevmişti. Kendisi için hiçbir önemi yoktu ama Elif'i kırıyordu. Bunu görüyordu.
Elif'in ailesi daha da beterdi. İşte bunu anlamıyordu. Kendisi de yakın bir zamanda baba olacaktı. Kızını kim ne derse desin yanında olacak kadar seveceğine emindi. Onu hele de böyle bir durumda yalnız bırakmazdı. Kızardı üzülürdü belki ama karnı burnunda yalnız ve korkmuş bir hâlde bırakmazdı.
Elif elinde bir yemek tepsisiyle balkona çıkınca sigarasını söndürdü. "Dur yardım edeyim" diyerek yaklaştı.
"Masayı yaklaştırır mısın?" Doğum bu kadar yakınken yanında biri olması çok güzeldi. Demet gelmiş, bebek bir türlü gelmeyince izni bitmesin diye Londra'ya dönmüştü. Ablasının sessiz meleği. Korkmazla da çok iyi anlaşmışlardı. Tabletine "çok çekici bir erkek" yazarak beğendiğini de ortaya koymuştu. "Çocuk yapmak için doğru seçim. Zaten öbürü ne öyle o flörtöz, çocuk gibi, olduğu yerde duramıyor. Yani tatlı çocuk ama çocuk. Bu öyle değil." yazmıştı. Aslında Hakan'ı da beğenmişti ama şimdi bok atarak ablasını teselli etmeye çalışıyordu aklı sıra.
Elif Korkmaz a baktı. Evet çekici bir erkek. Kendisinden daha kısa olması bir şey değiştirmiyordu. Sonuçta Elif de fazla uzundu. Diğer yandan onun çocuğunu doğuracağı için memnundu. Adamın ağır metal masayı yaklaştırma şekli bile onu memnun ediyordu. Onun hayatının bir parçası olacağını kabul ettikten ve bu fikirle barıştıktan sonra biraz daha az rahatsız etmesi normaldi tabi ama aşırı aşırı memnun etmesi yeni bir delilik olabilirdi ancak. Şimdi adamda her an yeni bir hayran olunası yön bulmak da neydi yani? Hormonlar mı?
Korkmaz kızın zorlukla doğrulan bedenine baktı. Bu ilkel duyguyu komik buluyordu. Karnına bakarken hissettiği tuhaf tatminle. Onu oraya kendisi koymuştu. Ona bir bebek vermişti. Of hem de nasıl. Omuzlarını tutan titrek ellerine ve fazlaca zorlayan sıkı kadınlığının narinliğine rağmen unutamadığı unutmayı istemediği bir gecede...
Kızın o uyuz fedai bozuntusuyla yaptığı telefon görüşmesinden sonra bile hisleri değişmemişti. Kendi çocuğuna hamile bir kadının başka bir erkeğe seni seviyorum dediğini duymak... Hayatta herşeyi yaşadığını sanan bir adam için bile sarsıcıydı. O adamı nasıl severdi ya hu. Dostluk dışında bir iz görmediği bir adama nasıl hâlâ aşık olabilirdi? Üstelik yaşadıkları şey dünya üzerindeki bir çok kişinin hasret olduğu, aşkın yerine koyabildiği bir seks deneyimiyken.
Belki daha tecrübeli bir kadın olsa ayrımına varabilirdi ama Elif farkı görememişti. Aksi halde bu doyumu tekrar tekrar yaşayabilmek için değil o Hakan denen iti, kendini unuturdu. Kızın şimdi bebeklerini beslemeye hazırlanan dolgun memeleri kendi göğsünün altında titrerken nasıl hissettiğini unutması mümkün müydü?
Elif gözlerini kapattı. Bir taraftan adamdan gelen bu tuhaf enerjiyi olabildiğince özümsemek istiyor bir taraftan da bunun ne kadarının gebe abazalığı olduğunu merak ediyordu. Bu kokuyu geberene kadar soluyabilirdi. Burun delikleri daha büyük olsa adamın tamamını soluyabilirdi. Offf. Onun o gırtlaktan gelen ve içinde azıcık da olsa bozkırın kavurganlığı kalmış sesini dinleyebilirdi.
İlk ve maalesef son gecelerinde o sesi ne çok duymuştu. Fısıldama gereği bile görmemişti adam. Ağzının içinden kontrol edemediği o ahlar çıkarken susmaya çalışmamıştı. Açık apaçık bir şekilde kıza kendini veren o olmuştu aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık
RomansaSusturma Kalbini Artık ile başlayan, Korunun Çocukları serisinde hikâyelerini yazdığım, Hakan&Karan için okurlardan gelen ricaları kırmak istemiyorum. Biraz onları yazayım. Neden bu kadar sevildiler, en homofobik tayfa bile onlarda ne buldu da "yia...