simsiyah

393 49 16
                                    

Hakan karnına giren sancıyı bastırmak için bir çözüm arıyordu. Yani bu hayvan evladının etrafında olması mı daha can sıkıcıydı yoksa bütün siyah giyenlerin daha önce yaşadıkları her boku bilmesi mi bilemiyordu.

Salih in bir ona bir kendisine bakması canını sıkıyordu. Ömer Gazi Boybeyi nin alt dudağını sarkıtarak sanki her hangi bir şeye küsmeye hakkı varmış gibi surat asmasına sinir oluyordu. Parmaksız ın ne yapacağını bilmeyen ve belki ilk kez ne yapacağını bilmediği için panik olmuş hâline gıcık oluyordu.

Hayır ne sikimsonik bir durumda kalmış olursa olsun kime neydi yani? Baskına gelmişlerdi. Hepsi benzer titre sahip, görevi kendilerini mezara sokmayı kafayı koymuş tipleri öldürmek olan insanlardı. Ya da etkisiz hâle getirmek. Şu an bilmiyordu. Öyle pikniğe gider gibi çıkmış gelmişti. Ömer Gazi seçimine saygı duymuş, Karan ne olur ne olmaz diye arkada bırakmak istememişti.

Parmaksız usulca yanına yaklaşınca dikkatini ona verdi. "Abisinin hazır ol. Hiç durmayacaksın. Sana öğrettiğim gibi. Duran ölür. Yüzüne yumruk da yesen, bacağına bıçak da girse durma. Vurmaya devam et. Anlıyor musun?" Hakan'ın gözlerine bakıyor, omuzlarını sıkıyordu. "Keşke seni çiftlikte bıraksaydık" diye söylendi. Sonra kafasını salladı. "Boşver göz önünde ol. Nasıl güreşilir öğrenmen lazım. Bu baldırı çıplaklar staj için biçilmiş kaftan." Hakan'ın kafasını öptü. Tuhaf, acayip, göz dolduran bir jestti. Herkesin dikkatini çekmişti. "Beyefendinin yanından ayrılma. Ne diyorsa yap, sorgulama. Güvenli olduğunda seni bulurum." Ensesinden tutup alnını delikanlının alnına yasladı. "Yolu açmaya gidiyorum. Sakın beni mahcup etme" dedikten sonra bir elinde bir tabanca diğerinde bıçakla yanından ayrıldı.

Salih gülüyordu. "Ne dram yaptı be. Neredeyse altına sıçacak. Sen ona aldırma. Hazırsın. Gözün hasmında, kulağın beyefendide olsun. Her zaman operasyona çıkmaz. Onu dinle. Boybeyini de gözle. İyidir. Abartısız, dümdüz çalışır. Ama ses etme. Boybeyi kendinde değil. Kafası sende. Ses çıkarma, panikle bağırma ki hata yapmasın." Hakan'ı süzdü. "Hazırsın. Kimin ne dediği umurumda değil. Sen hazırsın. Gir çık. Seni buluruz." Deyip gitti.

Hakan herkesle tek tek bu tuhaf konuşmayı yapmak zorunda kalmamayı umuyordu. Bir an önce çiftliğe dönmek istiyordu. Dostları, babası gibi gördüğü adam ya da nefret mi ettiğini âşık mı olduğunu zaman zaman karıştırdığı piç kurusu güvende olsun, hep beraber boktan bir mafya dizisine benzeyen hayatlarına dönsünler falan. Ama öyle olmayacaktı belli ki.

Bu denemeye ihtiyacı vardı. Onu sınadıklarını biliyordu. Ne kadar ileri gidebileceğini ya da nereye kadar dayanabileceğini görmek istiyorlardı. Daha önce de insan öldürmüştü. Kendisi için. Şimdi ailesini tehdit eden yaratıkları öldürmek iş bile değildi. Dayanmaya gelince... Hepsinin eline verirdi. Yüzünde ölümcül bir ifadeyle en sevdiği silahlarını yokladı. Bıçakları yanındaydı.

Yanından geçen Karan, "Benimlesin." dedi sadece. Ardından geldiğini anlayınca adımları hızlandı. İrfan ayak uydurabileceğini söylemişti. Ona inanmak istiyordu. Arkasında daha tedirgin bir adımlama duyduğu anda hafifçe eğilip geriye dönerken bir inleme ve sonra düşme sesi duydu. Işığın azlığına rağmen Hakan ın ağır bir vücudu köşeye çektiğini seçebiliyordu. "Devam et. Başka gelen yok." dedi delikanlı.

Karan yürümeye devam etti. Bir taraftan da fısıldıyordu. "Öldüklerinden emin ol. Deli gibi haplanırlar. Acıyla kenara düşmeleri bir anlam ifade etmeyebilir."

Hakan nedense diğerlerinin eğitim güdüsüyle ya da kaygıyla uyarmalarına alışıktı. Ama bu herif ne söylese tersini yapmak istiyordu. "Hı hı" diye cevap verdi sadece. Birden üç kişilik bir grup saldırdı. İkisini hemen Karan almıştı. Hiç durmuyordu. Parmaksız ın ne dediğini şimdi anlıyordu. Yumruklardan kaçıyor bir tekmeyle yere düşüyor ama hemen ayağa kalkıp saldırıya geçiyordu. Düştüğü anda gider miydi bilmiyordu ama zorlanır hatta yaralanabilirdi.

KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin