(16) Ay Ve Güneş.

50 3 66
                                    


Bu kurguda geçen karakterler ve olaylar tamamen hayal unsurudur. Hiçbirinin gerçeklik payı yoktur.

🩶

"Başarısızsın, başarısızsın, başarısızsın!" Önümde ki adama bakıyordum.

"Öyleyim." dedim soğuk bir sesle. Başımdan aşağı yine içinde buzların olduğu su boca ediliyor. Titremiyorum bu sefer. Beş kere üst üste boca edildiği için artık alışmıştım.

"Bunun cezasını biliyorsun değil mi?" diye sordu General. Biliyordum. Boş deponun kapısında kolları bağlı bir şekilde beni izleyen kadına baktım usulca. Gözlerinde sadece benim görebileceğim bir acı vardı. Özür diliyordu o gözleri. "Alın bunu!"

General'in yanında duran iki it gelip beni kollarımdan kaldırıp götürüyorlar. Yalvarmıyorum, çırpınmıyorum, bağırmıyorum. Başıma gelecek şeyi bilmeme rağmen hiçbir şey yapmıyorum. Hak etmiştim belki. Burada üstün ne derlerse o, senin bir şey deme hakkın yoktu. Ne kadar üst rütbeye sahipte olsan onlar senin üstündü.

Tam kapıdan çıkarken General konuştu. "Unutma Mercan, başarısızlığın bedeli hayat amacındır." Ve oradan çıkarken gördüğüm son şey onun zifiri karanlık gözleriydi.

Bir odaya kapatılıyorum. Tıbbi malzemelerin olduğu ve büyük bir sedyenin olduğu bir oda. Kapıda o herkesin korktuğu kadın vardı. Bana özür dileyen gözlerle bakıyordu. Kollarım ve bacaklarım sedyeye bağlıydı. Hareket edemiyordum. Başıma gelecek şeyleri biliyordum. Başımı kaldırıp beyaz ışığa baktım. Sol gözümden bir damla yaş aktığında burnumu çektim. Hayır, zaten istemiyordum. Hayalim değildi hiçbir zaman. Çocukluğumda kalmıştı o.

Cerrah olduklarını düşündüğüm adamlar geliyorlar ve o zaman anlıyorum. En büyük hayalim hâlâ hayalimdi. "Hayır, hayır, hayır!" diye bağırdım. Sesim duvarlara çarpıp bana geri döndü. Niye kimse beni duymuyordu?! "SAYE!" diye bağırdım başımı kaldırıp kapının önünde ki kadına bakmaya çalıştım. Sadece benim görebileceğim bir duygu vardı gözlerinde. Acı. "SAYE YAPMASINLAR, SAYE!"

"Elif," diye bir ses duydum uzaklarda bir yerde. Kan ter içindeydim. "Güzelim uyan, kabus görüyorsun!"

Her şey için çok geçti. Hayat amacım alınmıştı.

"Elif," Ses gittikçe yaklaştığında kabus gördüğümü anladım. "Ala, uyan!" dediğinde nefes nefes gözlerimi açtım. Açtığımda gördüğüm ilk şey bir çift endişeden ölen çikolata hareler. Yaralı olmama rağmen kollarımı beline sardım. Çok acımıştı ama şuan bunu umursayacak değildim.

Yine olmuştu. Her gece kan ter içinde aynı kabusu görüp duruyordum. Hayır, bu kabus değildi. Her şey gerçekti. Yaşam amacımı unutturmamak için her gece görüyordum. Aynı yerde aynı kişilerle hemde.

Büyük eli saçımı okşadığında gözlerimi kapattım. "Geçti tamam," Yeşil elma kokusu beni sakinleştirirken gözlerimi açmak istemiyordum. Bir süre öylece kaldık. Sayamadığım bir süre. Çünkü sayarsam hemen biterdi. Yüzüme bakmak için geri çekildiğinde gözlerimi açtım. "Çok mu kötü?" dediğinde yutkundum. Çok kötüydü. Yüzüme bakınca ne anladı bilmiyorum ama beni tekrar göğsüne çektiğinde ben huzuru anladım. Hareketleri nazikti. Bana zarar verecek her türlü şeyden sakınıyordu. Kendinden bile.

Katilin YörüngesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin