(14) Gölge'nin Çilli'si.

70 5 62
                                    


Bu kurguda geçen karakterler ve olaylar tamamen hayal unsurudur. Hiçbirinin gerçeklik payı yoktur.

🩶

Gelecekten bir kesit.

"Ne bu hâllerin ya sanki bana aitmişsin gibi?" Sonra da ekledim. "Ne o bana mı aşıksın?" dedim alayla
gülerken. Bir adım daha yaklaştı. İşte şimdi burun burunaydık.

"Aşk mı?" dedi alayla. Zaten bana aşık olduğunu düşünmüyordum. Kendi ailem bile beni sevmemişti o mu sevecekti beni? Gülünçtü! "Hayır, sana aşık değilim. Çünkü sana karşı hissettiğim şeyler asla bir aşk değil. Çünkü duygularıma aşk demek hislerim için hakarettir. Sana ölüyorum, sana bitiyorum. Seni göremediğim her ân çıldırıyorum. Başkasına güldüğünde gülüşüne bakanları öldürmek istiyorum. Senin için ölürüm, senin için yaşarım. Ama en önemlisi ise sadece senin için değil senin ve seninle olmak için. Şimdi o sorunu yenile."

Cesur itirafı yüzünden sertçe yutkundum. "Benim misin?"

Hiç tereddüt bile etmeden "Nefes almayı bıraktımda bile." dedi.

Günümüz.

Ölüm ve yaşam arasında bir çizgideydim. Hedeflerim vardı ve onları başarmadan ölmeye niyetim yoktu.

Tıpkı şuan önümde duran binaya bir bakış atarken. Koca koca harflerle Korkmaz Hastanesi yazıyordu. Buradaydım. Başladığım yerdeydim. İçeriden çıkan hastalar, molaya çıkan doktorlar, hastaları çıkartan hemşireler. Hepsi bu hastaneye aitti. Benim aksime.

Topuklu ayakkabımın taş zeminde bıraktığı depremde omuzlarım dik, bakışlarım ise soğuktu. Her zaman su olan Mercan; ailesi, kardeşi ve hayatını temsil eden o kadın için ateş olacaktı. Bugün kartlar yeniden dağıtılıyordu ve bu sefer bana gelen kart su kartı değil ateş kartıydı.

Hedefim olan odaya geldiğimde kapıyı bile çalmadan içeriye girdim. Masasında oturan adam bakışlarını kaldırıp bana baktığında gözlüklerimi çıkarttım. "Selam Korkmaz." dedim gülümseyerek.

"Hoş geldin Mercan." dedi yerinden kalkıp iki elini açarak.

"Kaçırılmıştın sen ya ne oldu o işe?"

"Seni bana getirdi," dedi gözlerini benden ayırmayarak. Baştan aşağı beni süzdüğünde yüzünü tiksintiyle buruşturdu. "Dış Damla Korkmaz, iç Çetin Mercan."

Ben de onu baştan aşağı süzdüğümde alayla güldüm. "Dış Çetin Mercan, iç Damla Korkmaz." Korkmaz kısmına baskı uygulayarak söylediğim şeylere tek kaşı havaya kalktı. Babama benziyordu. Hayır, benzemiyordu. Babam bu kadar iğrenç biri değildi. O Damla Korkmaz'ın oğluydu. Annesine benziyordu.

"Bu gece tesiste ol." Ve başka bir şey söylemeden odadan çıktım. Bir alt kata indikten sonra hedefim bu sefer bu hastanede olmaması gereken birisinin odasıydı. İki kere tıklattıktan sonra zarif sesini duydum. Odaya girdiğimde beyaz önlükle ve mükemmel güzelliğiyle işte Saye Sancak.

"Çilli, hoş geldin," dedi yerinden kalkıp bana doğru gelirken. "Gördün mü?" Görmüştüm. Başımı salladım usulca. O yerine otururken ben de karşısında ki iki koltuktan birine oturdum. Onu baştan aşağı süzdüğümde dudaklarım gururla kıvrıldı.

"Yakışmış." dedim buruk gülümsememle. O da burukça gülümsediğinde üzerime bir bakış attı. Üzerimde siyah, arkadan ipli olan bir crop; altımda ise siyah şort etek vardı.

Katilin YörüngesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin