(17) Son Görev.

66 4 48
                                    



Soğuk ve dik bakışları sadece önüne bakıyordu. Burada olmak istemediğini kendinden başka kimse bilmiyordu. Buraya girmek için ta nerelerden gelmişti. Canını sıkan tek bir şey vardı o da üzerinde ki takım elbiseydi. Kim bu sıcakta takım elbise giyer? diye düşünmeden edemiyordu. Havanın sıcaklığı yetmiyor, kravatın onun boynunu sıkması ayrıydı.

Kapı açıldığında ellerini önde birleştirip omuzlarını dikleştirdi. Kapıya baktığında yaşına göre hâlâ genç kalan adamı gördüğünde kafasını bir kere yana yatırdı. Bu adamı öldürmeyi her şeyden çok istiyordu.

O adam Kasırga'ydı.

"Altay?" dedi Altay'ın önünde duran Kasırga. Şu ân Kasırga'ydı. Çetin Mercan değil.

"Efendim?" dedi saygıdan ödün vermeyen sesiyle. Güldü keyifle Kasırga. Kasırga önden yürüdüğünde sol yanında maskeli bir adam, sağ yanında ise Altay vardı. Baran maskeli herifin kim olduğunu bilmiyordu, ki öğrenmek gibi bir isteği yoktu. Lakabı Rüzgâr'dı. Gerisi onu ilgilendirmez. Tek bir bildiği var birkaç gün sonra bir göreve gideceği ve bu herifi görmeyeceğiydi. Konuşmazlardı ikisi de ama bu herifte bir şey olduğunu biliyordu. Sadece Kasırga'nın sadık adamı olduğunu zannetmiyordu.

"Hazır mı dediğim şeyler?" diye sordu asansöre binerken Kasırga. Kasırga bir adım önde Rüzgâr ve Altay iki adım ötesinde elleri önde birleştirilmiş fazlasıyla saygılıydılar.

"Hazır efendim, Fırtına'nın iti depoda." dedi Rüzgâr. Kasırga'nın keyifli gülümsemesi daha da büyüdü. Elinde tuttuğu kendi sembolünün bilekliğini çevirdi.

"Şu beni araştıran ajan bozuntusu?" diye sordu bu sefer Kasırga. Evladı olduğundan habersiz olan Kasırga için bunları söylemek gayet normaldi. Mercan denen kişinin ne cinsiyeti ne de yüzü belliydi ama Kasırga'nın canını fazlasıyla sıktığı belliydi. Kimse onu araştırmaya cüret edemezdi, ederlerse de hiçbir şey bulamaz, elleri boş dönerdi. Bu Mercan denen ajan bozuntusu çok fazla şey bulmuştu ve onu ortadan kaldırması gerekiyordu. İster kadın ya sa erkek olsun Mercan ortadan kalkacaktı.

"Amerika, Dallas'taymış. Son cinayetin Dalga'nın değil sizin yaptığınızı öğrenmiş." dediğinde Kasırga'nın keyifli gülümsemesi dondu. Nasıl öğrenebilirdi, harika bir operasyondu. Dalga'nın yaptığını amblemin aynısını yapmış ve hiçbir Kasırga'ya ait bir şey bırakmamıştı!

Altay'ın yüzü ifadesiz olsa da içinde yanan yangını bir o bir de Allah bilirdi. Yüzünde ki taştan ifadenin altında yatan gururu hissetmek şu ân olmaması gereken şeyler yaptırabilirdi. O yüzden derin bir nefes alıp kendine geldi.

Asansör durduğunda şirketten çıktılar. Şoför koltuğuna Rüzgâr, yan koltuğa Altay, arka koltuğa da Kasırga oturduğunda üçü de yerlerini almıştı.

İstikamet belliydi. Ölüme gidiyorlardı.

Yaklaşık yarım saat sonra araba durduğunda boş arazinin içindeydiler. Arazinin içinde büyük bina normal bir ev gibi durabilirdi ama içindekiler hiç normal değildi. Ne zaman girilirse en az bir kişinin sağ çıkmadığı bir yerdi. Kasırga önden; Rüzgâr ve Altay yan yana arkadan giderken boş arazide olan arabalar içeride onu hazır tuttuklarını gösteriyordu. İçeriye girdiklerin rutubet kokusu burunlarının direğini sızlatıyordu ama artık alışmışlardı. Köşeyi dönüp deponun içinde olduklarında sandalyede öylece bağlı olan adama baktılar. Keyifle güldü Kasırga, sadık adamları ifadesiz kaldı. Belki o kadar da sadık değillerdi kim bilir.

"Kimleri görüyorum ben böyle?!" diyerek ellerini açıp gülümsedi Kasırga. Bu yaptığı şeyleri Çetin'ken bilse kendini öldürürdü. Ama şu ân tam anlamıyla Kasırga'ydı. Altay içinden yedi sülalesine kadar sövse de yüzü taştan ağzı da lâldi. Kasırga karşısında korkuyla titreyen adama baktı. Adını hatırlamıyordu, ki zaten adı önemli değildi. Önemli olan şu ân yapacağı şeylerdi.

Katilin YörüngesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin