...
Ertesi gün beni okula Kıvanç bırakmıştı.
"Dediklerimi iyice anladın mı?" dediğinde onaylar gibi kafamı salladım ve vedalaşarak arabadan indim.
Kıvanç ile dün gece her şeyi bir bir konuşmuş, hem Caner'in takıntısından hem de Ece'den kurtulmanın yollarını bulmuştuk. Eğer planımız tıkır tıkır işlerse ikisinin de bu saplantılı hallerinden selamete kavuşacaktım.
Sınıfa geldiğimde yerime geçip oturdum. Henüz saat daha erkendi, sınıf boştu. Çantamı sırama bıraktıktan sonra kantine gitmeye karar vererek sınıftan çıktım.
Kantindeki boş masalardan birinde tek başına oturan Ece'yi farketmemle, dün gece Kıvanç ile konuştuğumuz mevzuyu devreye sokma zamanının geldiğini düşündüm.
Şimdi tam sırasıydı.
Kantinden 2 sütlü kahve alıp Ece'nin yanına yürüdüm. Kahveleri masanın üzerine bıraktığımda kafasını telefondan kaldırıp önce içi kahve dolu bardaklara daha sonra bana baktı.
Bana olan bakışları her zamanki gibi aşağılayıcı ve küçümseyiciydi. Şaşırmıyordum artık.
Hesap sorar gibi kafasını sallayıp kaşlarını oynattı. Karşısındaki sandalyeye oturdum ve kahvemden bir yudum aldım.
Gözümle kendi kahvesini işaret ettim. "İçsene! İçin ısınır."
Şaşkınlığını gizleyemedi. Tek kelime etmeden bön bön suratıma baktı.
Eh öyle bakmakta haklıydı. Birbirimizden nefret ediyorduk ve son yaptığı şeyle beni epey çıldırttığının farkındaydı. Şimdiyse neden birden bire ona iyilik meleği gibi davrandığımı çözmeye çalışıyordu.
Telefonunu kapatıp kulaklığını çıkardı. "Bu kahve nereden çıktı şimdi?"
Omuz silktim. Rahat olduğumu göstermeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babamın Şoförü || Yarı Texting
ChickLit"Sen beni sevmiyorsun! Benimle oyun oynadın!" "Öyle mi?" Eliyle çenemden tutup kafamı kaldırarak gökyüzüne bakmamı sağladı. "Şu yıldızları saymaya başla! Hepsini saymayı bitirdiğinde seni sevmekten vazgeçeceğim." Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Titr...