Çakal dükkanın dışında duyduğu sert ıslıkla yüzündeki kaynak maskesini çıkarıp büyük kapıya döndü ve girişte gördüğü bedenle kaşlarını çattı.
Yakup boynunu kütletirken dükkana girdi ve tam Alaz'ın önünde durup piç bir sırıtış koyverdi. Saniyesinde de Alaz'ın burnuna kafa attı.
Alaz'ın kafası geriye savrulurken bu kez de karnına bir tekme savurup arkasındaki demir tezgaha fırlattı. Alaz çarptığı demirle dizlerinin üzerine düştü, acıyla karnını tutarken Yakup tam önünde yere çöktü ve dişlerinin arasından derin bir nefes verdi.
"Demek benim kardeşimi dolandıran piç sendin."
Dükkandan gelen gürültüyle içeri dalan esnaf Çakıl'ı yerde iki büklüm başında da Yakup'u gördüklerinde üstüne yürüdüler ama Çakal'ın "DURUN" diye bağırmasıyla yürümeyi bıraktılar.
Yakup burnunu çekerek kapıdakilere ters bir bakış attı.
"Meselem bu itle basın gidin."
Aralarındaki en büyüğü en öne geçerek "Hayırdır gardaş kim kimi koparıyor" derken Alaz düştüğü yerden kalkıp oluk oluk kan akan burnunu tutarak "Sıkıntı yok Mesut abi, arkadaşın haklı bi meselesi var" dediğinde herkes birbirine baktı, Çakal üsteleyerek "Hallederim ben gardaşım, eyvallah" deyince başlarını sen bilirsin diye sallayarak dükkandan çıktılar.
Onların gidişini yumruklarını sıkarak bekleyen Yakup arkasındaki adama dönüp gözlerini öfkeyle kıstı.
"Ne oldu teke tek olunca adam mı oldun küçük çakal."
Alaz kanlı elini herhangi bir beze silerek "Derdin ne? Timuçin mi?" diye sorunca Yakup dilini ısırarak üzerine doğru yürüdü, yakasından tuttuğu gibi suratına yumruğunu geçirdi.
Alaz bu seferde çenesini tuttuğunda Yakup onu yakasından geriye doğru savurdu.
"Timuçin'den aldığın her kuruşu geri vereceksin it oğlu it, eğer bir adım daha ona yaklaşırsan bir dahakine tek gelmem, bana yumruk attığını bilmeyen Kutay'la gelirim."
Alaz gözlerini kapatıp derin bir nefes vererek açtı.
"Geri ödeyeceğim."
Yakup bir kez daha onu yakasından tutup kendine çekti. "Bir daha o çocuğun tek damla gözyaşının sebebi olursan, seni öldürürüm Çakal, acımam."
Alaz'ın yakasını bırakıp geldiği gibi sert adımlarla dükkandan çıktı. O gittiğinde olduğu yere çöken Alaz duyduğu son cümlenin yarattığı çöküntüyle başını elleri arasına aldı. Masum bir çocuğun gözyaşları olmuştu.
Dükkandaki üst katındaki tek göz eve çıkıp banyoya girdi. Kanı duran burnunu ve yüzünü yıkayıp aynaya baktı. O baktıkça ayna ona ne kadar da pislik bir adam olduğunu fısıldadığında dişlerini sıkarak aynaya yumruk attı. Ayna parçalanarak yere saçıldığında Alaz içinde bir şeyler parçalandı. Daha yeni yeni bakmayı başardığı aynalarda ona işe yaramaz teki olduğunu haykırıyordu artık.
Banyoyu olduğu gibi bırakıp alt kata indi ve ceketini alıp dışarı çıktı. Yan dükkandakilere dükkanı emanet edip yola çıktı. Gidebileceği tek bir yer vardı, ne kadar nefret etse de gidebileceği başka bir yer yoktu.
Rauf'un işlerini yürüttüğü eski fabrikaya geldiğinde yumruklarını sıkarak içeri girdi, üst kata çıkan merdivenleri çıkarken "Ooo çakalımız dönmüş" diyenlere kulaklarını tıkayıp en sondaki odanın kapısında bekleyen adamların kenara çekilmesiyle odaya girdi.
Onu masanın arkasında bekleyen Rauf çoktan geldiğini kameralardan gördüğü için keyifle arkasına yaslandı.
"Vay vay vay en sevdiğim oğlum geri dönmüş."
Alaz ona olan nefretini belli etmemek için dişlerini sıkarak masaya yaklaştı.
"Bana acil 150 bin lazım, akşama vermem gereken bir yer var."
Rauf kaşlarını çatarak ellerini masasına koyup "Hayırdır kardeşini hastaneye mi yatırdılar?" diye sorunca Alaz sıkkın bir nefes vererek boynunu kütletti.
"Zaten hastanede, ilaçlar için birinden borç aldım, bugün ödemem lazım."
Adam hmlayarak arkasına yaslandı. "Çok istedin be oğlum, öyle keyfiye çıkarıp o kadar para veremem."
Alaz iyiden iyiye sinirlenirken onca yıl pis işlerini yaptım dememek için kendini zor tutarak elini ensesine attı.
Rauf öne doğru eğilerek tek kaşını kaldırdı. "Ama benim için ufak bir işi halledersen yarına parayı hazırlarım."
Alaz şimdi bildiği dilde konuştuğunu anlayarak masaya ellerini koydu. "Tamam yaparım."
Rauf onun sorgulamadan kabul etmesine şaşırarak dudaklarını büzdü. Anlaşılan başı ciddi anlamda dertteydi, o zaman istediği her işi yapacaktı.
Arkasındaki çelik kasaya dönerek kilidini açıp içinden bir dosya çıkarıp Alaz'ın önüne koydu.
" İşimize taş koyan bir bürokrat var, küçük bir uyarıya ihtiyacı var."
Alaz oflayarak önündeki dosyayı açıp fotoğraflarını gördüğü adama bakarak sayfaları çevirdi. Adamın evinin adresi, gittiği mekanlar, görüştüğü kişilerin ve ailesinin bilgileriyle fotoğraflarını gördüğünde kaşlarını çatarak Rauf'a baktı. Adam ise arkasına yaslanmış ellerini önünde birleştirerek genişçe gülümsedi.
"Oğlu her gün saat on ikide okuldan çıkıyor ve adam oğlunu çok seviyor biliyor musun ama nasıl."
Alaz o konuştukça yüzünü buruşturarak dosyayı kapattı.
"Ben çocuklara dokunmam" diyerek geri adım attı.
Çünkü Rauf'un tam olarak bunu istediğini, adamın oğluna zarar vererek uyarı göndereceğini biliyordu.
Rauf omuzlarını silkerek "Keyfin bilir oğlum, bizde işler böyle yürür bilirsin" dediğinde Alaz dişlerini sıkarak "Bilirim, bilirim" derken kapıya yöneldi ama yarı yolda yumruklarını sıkarak gözlerini kapattı. Gözünün önüne Timuçin'in gülümseyen yüzü gelince geri dönüp dosyayı masadan aldı.
"Sadece çocuğa babasın mesaj iletmesini söyleyeceğim" diyerek cevap beklemeden kapıdan çıktı.
Çakal'ın masum bir niyeti vardı ama Rauf'un pis bir planı vardı.
Fabrikadan elinde dosyayla çıkan Alaz hiç kimseye bakmadan tekrar yola çıktı. Dükkana dönmek istemediği için ayakları onu nereye götürürse oraya doğru yürümeye devam etti. Kendini kardeşinin kaldığı hastanenin bahçesinde bulduğunda öfkeyle yüzünü buruşturup ayağının altındaki çakıl taşları bir tekme attı. Hangi yüzle kardeşinin karşısına çıkacaktı.
Geriye dönüp geldiği yola tekrar çıktı, yürüdükçe yürüdü. Bu kez de o ayaklar onu mahallenin aşağısındaki o sokağa o eve çıkarttığında bağrımamak için yumruklarını sıkarak kaldırıma kendini attı. Rulo yaptığı dosyayı ceketinin iç cebine koyup Timuçin'i gördüğü apartmanın kapısına baktı.
Sokağın başında duyduğu sese döndüğünde o gün gördüğü arabayı görünce hızla kaldırımdan kalktı. Hava karardığı için görünmeyeceği bir yere geçerek arabanın apartmanın önünde durmasını bekledi. Bir kaç dakika sonrada binadan Timuçin çıktı üstüne giydiği pembe bir gömlek beyaz bir kot pantolonla.
Balkondan abisine el sallayarak onu almaya gelen Oktay'ın arabasına bindi. Saniye saniye onları izleyen Alaz başını arkasındaki duvara yaslayarak içinde parçalanan bir aynaya daha acı dolu bir nefes verdi.
Belki de herkes haklıydı. Alaz pislik içinden gelmiş bir Çakal'dı, Timuçin ise güzelliğiyle en güzeli bile kıskandıracak kadar masumdu.
Döndük bir kere yapacak bir şey yok, sabahlara kadar ben ve kafamdaki tüm gevşek yavşaklar bölüm yazacauk 🤣🤣🤣🤣🤣
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKAL- BxB
General FictionBir Angara Serüveni Mahalle Abisi kitabıyla bağlantılıdır!