Ankara'ya gidişinin üstünden geçen bir haftada umudunu kaybeden Timuçin arkadaşlarıyla geldiği barda sessizliğini koruyordu. Ne yaparsa yapsın moralini yerine getiremeyen Oktay mekandan mekana gezdirse de Timuçin'in abisinin nerede olduğunu bulamadıkça yeniden gülmeyeceğini anlamıştı.
Çocukluğundan beri bir abinin özlemini çeken genç, abileri olan çocuklara her zaman imrenerek bakmıştı. Onlar abileriyle basketbol oynadıklarında, birlikte bisiklete bindiklerinde, bilgisayar oyunları oynadıklarında kalbinde bir yerlerde bu duygunun eksikliğini hissetmişti. Hatta ilk araba kullanmayı öğrendiğinde yazlıktaki komşu çocuğunun abisinden araba sürmeyi öğrenmesini içten içe kıskanmıştı.
Ailesi onun bir dediğini iki etmese de, ağzında altın kaşıkla doğmuş olsa da bazı duygularla beslenmediği için her zaman biraz eksiklik hissediyordu. Bir yerlerde bir abim olmalıydı cümlesini çok kez kuran Timuçin yıllar sonra o abisinin varlığını öğrendiğinde koşa koşa abisini bulmaya gitmişti ama ne yazık ki eli boş döndü.
Mekandan ayrılmak için oturduğu loca koltuğundan kalktığında Oktay kolundan tuttu.
"Nereye gidiyorsun Tim? Biliyorum sıkıldın ama biraz daha otursan birlikte çıkarız."
Timuçin masadaki viskisinin son yudumunu başına dikti.
"Sal beni Oktay, daraldım. Eve gidiyorum."
Oktay da oflayarak ayaklandı.
"Tamam yavrum ben de geleyim seninle."
Timuçin göz devirip locadan çıkarken bir yandan da "Bana bir daha yavrum deme dedim değil mi Oktay" dedi sıkkın bir sesle.
Oktay telefonunu deri ceketinin cebine koyduğu sırada Timuçin'i takip ederek mekandan çıktı.
Mekanın çıkışına getirilen arabasına binmek üzere olan Timuçin'in tekrar kolundan tutan Oktay dudaklarını büzerek "Tamam bir daha demeyeceğim kızma. Hadi bana geçelim" dedi.
Timuçin başını iki yana sallayarak "Keyfim yerinde değil Oktay, bugünlük pas geç beni" deyip arabasına bindi.
Oktay önce ofladı, ardından sen bilirsin der gibi omuz silkip sürücü kapısını kapattı.
Arabayı çalıştırıp mekandan gazlayarak ayrılan Timuçin'in arkasından bakarken yumruklarını sıktı.
Gazdan ayağını çekmeden evinin yolunu tutan Timuçin rezidansa geldiğinde otoparka arabasını park etti. Üst kata çıkmak için asansöre binerken çalan telefonuyla kotunun cebinden telefonu çıkarttı. Tanımadığı numarayı ekranda gördüğü sırada dairenin katına ulaştı. Asansörden inerken telefonu açtı ama karşı taraf aramayı bitirince kaşlarını çatarak dairenin kapısını kartıyla açıp eve girdi.
Omuz silkerek salona yürürken telefon bir kez daha çalınca bu kez beklemeden açtı.
"Efendim."
Karşıdan hafif bir burun çekmesinden sonra "Açmayacaksanız neden taşıyorsunuz şu zıkkımı amına koyayım" cümlesini duydu.
"Ne diyorsun sen be?" derken ceketini çıkaran Timuçin sinirli bir nefes verdi.
"Kimsiniz?" diye sorunca karşıdaki
"Abini aramak için konuştuğun adam, Çakal ben. Kaydetmedin mi sen beni?" diye karşılık verdi.
Timuçin abisini duyunca heyecanla "Evet evet hatırlıyorum sizi, kusura bakmayın kaydetmeyi unutmuşum" derken salonda bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı.
"Ooo unutulacak adam mıydık be cici bebe."
Timuçin söylediği şeye ağzı açık kalarak "Cici bebe mi dediniz?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKAL- BxB
General FictionBir Angara Serüveni Mahalle Abisi kitabıyla bağlantılıdır!