Müziği burada açınız 🥰Çakal dedesinden aldığı telefonla elindeki makineyi fırlatıp dükkandan çıktı. Arabasını bugün getirmediği için bir küfür savurdu ve en yakındaki arkadaşının dükkanına daldı.
"Ahmet acil araba lazım, seninkini alıyorum."
Onun telaşlı halini gören genç ise hızla "Tamam lan tamam dur ne oldu?" diye sordu.
Alaz saçlarını çekiştirerek "Aymira okulda bayılmış, hastaneye götürmüşler" dedi ve beklemeden dükkandan çıkıp kapının önündeki arabaya koştu.
Elindeki işi bırakıp araba anahtarını Alaz'a fırlatan Ahmet ise "Bize de haber et, bir şey lazım olursa" dedi.
Alaz tuttuğu anahtarla sadece başını sallayarak arabaya binip çalıştırdı. Gaza köklenmek ister gibi hızla sanayiden çıktı ve Aymira'nın tedavi görmek için sürekli gittiği hastaneye sürdü.
Korkuyla alnından dökülen boncuk boncuk tere dolan gözleri de eklendi. Bu kardeşinin kaçıncı fenalaşmasıydı saymayı unutmuştu. Hevesle her gün iyileşeceğini, diğer çocuklar gibi koşup oynayabileceğini söyleyen ve her defasında biraz aşırıya kaçarsa fenalaşıp bayılan kardeşi gözlerinin önündeydi.
Trafik yüzünden sürekli kırmızı ışığa denk geldiği için direksiyonu yumruklayan Alaz bağırarak kornaya bastı.
"Hadi laaann."
Yeşil ışık yandığında ana caddeden çıkıp bildiği kestirme yollardan giderek hastaneye ulaştığında arabayı durdurup anahtarı bile almadan arabadan fırladı. Hastane bahçesinden koşarak acil kapısına ulaştı ve üst katta olduğunu bildiği kardiyoloji bölümünün basamaklarını üçer beşer atlayarak çıktı.
Koridorda gördüğü doktora "Kardeşim" diyebildi sadece.
Onu çoktandır tanıyan doktor ise üzgün bir ifadeyle yoğun bakım ünitesini işaret ederek "Bu tarafta" dedi.
Doktoru geride bırakıp yoğun bakım ünitesine koşan Alaz kapının önünde oturan dedesiyle ayaklarının bağı kesilmiş gibi olduğu yere çakıldı. Gözleri dolu dolu ona bakan yaşlı adam elindeki bastonunu sıktıkça sıktı.
Odanın camına ağır adımlarla yürüyen Alaz camın önüne geldiğinde yatakta yatan, yüzü solgun, özenle ördüğü saçları karışmış, makineye bağlı kardeşine baktı. İçinde depremler oluyordu Alaz'ın, çaresizlik tüm benliğine zehirli birer ok gibi batıyordu ve bu zehir yıllardır o benliğindeydi.
Yanlarına gelen doktor elini Alaz'ın omzuna koyup "Biraz konuşabilir miyiz Alaz Bey" deyince Alaz adamın yüzündeki ciddiyetten bir sorun olduğunu anlamıştı.
Yavaşça başını sallayarak yoğun bakım ünitesinden ayrılıp doktoru takip etti. Doktorun odasına girdiğinde kendini bulduğu bir koltuğa attı. Öyle yorulmuştu ki, kilolarca demiri taşısaydı da kardeşini her seferinde öyle görmeseydi.
Doktor tüm ciddiyetiyle oturduğu koltuğunda "Alaz Bey, Aymira'nın durumu giderek ciddileşiyor, ilaç tedavileri artık yanıt vermiyor onu nakil sırasına almamız gerekiyor" dedi.
Her şeyin farkında olan Alaz gözlerini sıkı sıkı kapatıp başını salladı.
"Biliyorum."
Doktor masasına ellerini koyup "Şu anda Aymira'nın önünde çok fazla nakil bekleyen hasta var, yurt dışına götürme imkanınız varsa orada daha kapsamlı hastaneler var, kalp pili takılması işe yararsa önce bunu deneyebiliriz ama Aymira'nın durumu bunun da ötesinde, onun yeni bir kalbe ihtiyacı var" dedi.
Kalp yetmezliği ile doğan çocuk yıllarca o kalple hayat mücadelesi veriyordu ve artık kalbi yorulmuştu.
Yumruklarını sıkan Alaz çaresizliğin pençesinde başını salladı sadece. Oturduğu koltuktan kalkarken doktor sıkkın bir nefes vererek "Hastaneye yatışı ve ilaç tedavisi için ödenmesi gereken bir miktar var" diyerek üzgün bir ifadeyle "Çok üzgünüm prosedür gereği" dedi sonunda.
Alaz, kardeşi her hastaneye yattığında ödenmesi gereken yüklü miktardaki paranın farkındaydı. Yıllarca bu paraları kalpazanlıkla, dolandırıcılıkla, araba parçalarını çalıp satmakla kazanmıştı. Kardeşini haram para ile tedavi ettirdiğini bildiği her seferinde kalbindeki insanlığı bir kez daha kaybediyordu.
Doktora sadece başını sallayarak kapıya doğru yürüdü.
"Bir kaç saat sonra ödeme için geleceğim"
Odadan çıktığında kardeşinin yanına gidip elini cama dayadı ve "Geri geleceğim meleğim " dedi ve dedesine kısa bir bakış atıp koridorda yürüyerek aşağı kata indi. Artık ayaklarını taşıyacak dermanı yoktu ama yine de ayakta durmak zorundaydı.
Alaz dünya kadar yükü ta gençken anneleri onları bırakıp bir adamla kaçtığında sırtlanlanmıştı.
Hastaneden çıktığında arabaya tekrar binip evin yolunu tuttu. Önünde akıp giden yol çok uzundu ve Alaz o yoldan çıkalı çok olmuştu.
Eve ulaştığında ayaklarını sürüye sürüye kapıyı açıp içeri girdi, ayakkabılarını çıkarmadan odasına girdi ve kıyafet dolabını açtı. En alt bölümdeki tahta parçasını söküp kenara koydu. Siyah bir poşeti çıkarıp tekrar tahta parçasını taktı.
Poşeti yatağın üstüne bırakıp ayağa kalktı. Poşet sanki suçunu yüzüne vurur gibi simsiyahtı, kendini de yatağın üstüne bırakıp başını elleri arasına aldı.
Utanınca kıpkırmızı olan masum bir gencin parası olan poşet Alaz'a siyah bir leke gibi geliyordu. Yüreğinin tam ortasına sürülmüş siyah bir leke.
Umursamayacağını söylediği ama her düşündüğünde ona umut veren bir gülüşe sahip bir gencin parası. Timuçin'in.
Hastaneye dönüp poşetteki parayla hastane masraflarını ödeyen Alaz bir kez daha yoğun bakımda yatan kardeşinin yanına gitti. Kalp cihazında zikzak çizen çizgilere bakıp hüzünlü bir gülümsemeyle "İyileşeceksin meleğim, sende koşup oynayacaksın" diye mırıldandı, hâlâ aynı koltukta çivilenmiş gibi oturan yaşlı adam ise ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle torununa baktı.
Çaresizliğin vücut bulmuş haliydi yaşlı adam. Kaçıp giderek çocuklarını yalnızlığa ve kimsesizliğe sürükleyen kızının suçluluğu ile bakıyordu iki güzel yavruya da.
Alaz böyle zamanlarda dedesinin yüzüne bakmakta zorlanıyordu. Çünkü ikisi de bu paraların nereden geldiğini biliyor ve susuyorlardı.
Onları hastanede bırakıp çıkan Alaz arabaya binip boş gözlerle etrafındaki insanlara baktı ve arabayı çalıştırdı. Yolun onu nereye götürdüğünü bilmiyordu ama araba günler önce öğrendiği bir adrese gidiyordu.
Mahalleye girdiğinde evin olduğu sokağa yaklaşarak apartmanın biraz ilerisinde arabayı durdurdu. Arkasını dönüp üç katlı apartmanın ikinci katına baktı. Apartmana yaklaşan son model bir arabayı gördüğünde kaşlarını çattı. Araba apartmanın tam önünde durduğunda apartmanın kapısından çıkan Timuçin'le duraksadı. Timuçin arabadan inen gence sarıldığında ise gözlerini kapattı.
Onun kim olduğunu biliyordu. İlk geldiğinde yanında gelen arkadaşıydı ama Alaz onun Timuçin'e arkadaşça bakmadığını biliyordu.
Apartmandan çıkan bir diğer kişiyle ise şokla gözlerini açtı.
"Abin o muydu?" diye kendi kendine mırıldandı.
Aylar önce Rauf abisinin kaçırdığı ve bir fabrikada suratına yumruk attığı adam, Yakup, Rauf'un baş düşmanı Kutay'ın sevgilisi Yakup.
"Siktir" deyip başını koltuğa yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKAL- BxB
General FictionBir Angara Serüveni Mahalle Abisi kitabıyla bağlantılıdır!